Mart31 , 2025

19. yüzyıldan günümüze uzanan desenler: Lapta işi

İlgili Yazılar

Eskiz defterleri: Sanatçıların ruhlarına açılan pencereler

Sevdiğiniz bir sanatçının kafasındakileri, ruhundakileri kağıda döktüğü, fikirlerinin filizlenip...

Ankara Müzik Festivali’nde modern dansın dünyaca ünlü ustaları bir arada

Modern dansın en önemli koreograflarından biri olarak kabul edilen...

“Heykellerim anlattığım hikayeleri canlandırıyor”

Heykelleriyle kamusal alanları hem renklendirip hem de izleyenleri düşündüren...

19. yüzyıldan günümüze uzanan desenler: Lapta işi

Günümüzde yaşayan, yaşatılmaya çalışılan her geleneksel sanatın ardında insan...

PAYLAŞMAK GÜZELDİR!

Günümüzde yaşayan, yaşatılmaya çalışılan her geleneksel sanatın ardında insan hikayeleri gizli… Bu kez lapta işiyle Kuzey Kıbrıs’a, zamanda ve mekanda bir bir yolculuk yaptık.Kısa bir süre önce tescil edilen bu geleneksel sanatı, günümüzdeki en önemli isimlerinden birinden, Sıdıka Ruso’dan dinleyelim…

Akdeniz’de harika bir kasaba… Kuzey Kıbrıs’ta Beşparmak Dağları’nın kuytusunda, sahilde, Medoş- Kıbrıs Lalesi’nin vatanında, 5 bin 500 nüfuslu Lapta’dayız. Bu topraklardan doğarak dünyaya açılan, KKTC’nin kültür miraslarından lapta işi, geleneksel sanatların tescilli örneklerinden biri. Lapta işini tanımlamak için “tezgahta el üstüne dokunan bürümcük, ipek ve keten kumaşlar üzerine, renkli ipek veya merserize iplikle yapılan işleme, nakış” cümlesi yeterli olur mu? Bence olmaz, çünkü çok zordur lapta işi, emek ister. Emekle beraber hesap işidir de… Motifler, atkı ve çözgü iplikleri sayılabilen kumaşların telleri sayılarak işlenir çünkü. Dışındaki siyah çerçeve ile kontür yapılarak başlanan işlemelerde hesap doğru olmazsa, bir ilmek bile hatalı olursa desen bozulur. Üstelik desen çizmek diye bir kolaylık da olmadığı için daha en başından akla çizilen motifin, kumaşa akması gerekir.

Geçmişi 19. yüzyıla dayanan bu nakış, günümüze 1930’lu yıllarda Lapta İlkokuluna atanan Lefkoşalı öğretmen Fikriye Hussein Ahmet Hanım sayesinde taşınır. Fikriye Hanım’ın dikkatini çeken herkesin ipek giymesi olur. Malum Kıbrıs çok sıcak ve herkes beyaz giyiyor. Fikriye Hanım da bu beyazlığa lapta işiyle renk ve değer katar. Tel üstüne gererek uyguladığı bu nakışı daha sonra köydeki kadınlara ve genç kızlara da öğretir. Laptalılar bu nakışı benimser, kendilerinden de motifler, renkler katarak üretim yapar. Bu nedenle adını bölgeden alır, lapta işi olur.

Yazarımız Sanat tarihi uzmanı Belkıs Kamut Aktürk, lapta işinin en usta temsilcisi sayılan Sıdıka Ruso ile görüştü.

FİKRİYE ÖĞRETMEN’İN YÖNLENDİRMESİ

Günümüzde bayrak, Sıdıka Ruso’da. Lapta işini onunla konuşabilmek çok büyük bir anlam taşıyor benim için. Çünkü ömrünü vermiş bu nakışlara. Lapta işini henüz 10 yaşındayken, annesinin yaptığı desenleri renklendirerek öğrenmeye başlamış. Ninesinin dokuduğu ipek, beyaz gömleklere lapta işiyle motifler işlemişler.

İlkokul bitince yani 12 yaşına geldiğinde kendi desenini yapma sorumluluğu verilmiş ona. Fikriye Öğretmen’in yönlendirmesiyle annesi “Zoru bilen diğerini rahat yapar” diyerek en zor motiften başlatmış işe. O gün bugündür dile kolay, tam 72 yıldır kesintisiz lapta işiyle uğraşıyor. “Bu yaşa geldim, elim alıştı, hiçbir motiften korkmam” diyor Sıdıka Hanım. Peki, lapta işi onun hayatının neresinde? Kıbrıs’ta yaşanan zor zamanlarda, açlık ve sıkıntı çekilirken Sıdıka Ruso’nun elindeki sanat, onu hayatta tutar; o da bu sanata hayat katar…

O günleri hüzünle anlatıyor Sıdıka Ruso:

“Göçmenlik döneminde para sıkıntımız oldu, sefalet çektik. Lapta’da ekşi parası (limon ağaçları) var diye yardım yapılmaz. Bir gün öyle üzüldüm, ağladım ki… Her şeyi göze aldım, komutana gittim. İnzibat içeri koymaz, komutan duyar gelir. Komutan onaylamaz önce ‘Kırmızı bültendesiniz, vurulursunuz’ diye. Onu ‘Ya hat ya bat’ diyerek ikna ettim. Araca binip gittim Girne’ye, iki saat sonra geri dönmek üzere. İlk dükkana girdim bir baktım ki dükkan İtalyan turist dolu. Dükkan sahibi kadın, elinde sözlükle iş yapar, Türk olduğumu anlar ama hiç belli etmez, Rumca konuşur. ‘Neredesiniz, bu kadar turist var, neden iş getirmezsiniz?’ der. Şaşırdım ama hemen toparladım. ‘Kumaş yok, nasıl yapayım?’ diye sordum. Dolabın kanadını açtı, çekti çekti bluzluk kumaşları, torbaya koydu, ‘Haydi git işle’ dedi.”

Lapta işinde yaygın olarak hayvan, kuş, çiçek, tarak ve yıldız motifleri işlenir. Nakışta bordo, kırmızı, kahve-hardal tonu, mavinin ve yeşilin tonlarıyla pembe kullanılır ancak hiç düğüm kullanılmaz, bitmiş motifin arka görüntüsünde hiçbir düğüm olmaz. Motiflerin kenarları ise çoğunlukla siyah veya kahverengi olarak işlenirken bazen dolgu renginin koyu tonuyla da çalışılır. Çoğunlukla masa örtüsü, yatak örtüsü, perde kenarı gibi ev tekstili ürünleriyle bluz, elbise, ceket gibi konfeksiyon ürünlerinde kullanılan lapta işi, günümüzde hediyelik eşyalarla günün ihtiyacına göre üretilen nesnelerin üzerine de işleniyor.

SIDIKA RUSO VE LAPTA HİKAYELERİ

Hem Sıdıka Ruso’nun hem de lapta işinin geleceğini değiştiren, bu konuşma olur. Üstelik tam kapıdan çıkarken “Gel bura gız, yanlış kumaş verdim” diye geri çağırır onu dükkan sahibi. Kumaşlar doğrudur ama iplik olmadığını fark etmiştir. Yazıhane çekmesinden aldığı paraları avuçlayarak kimse görmeden poşete koyar; iplik alabilsin diye.

Sıdıka Ruso, döndüğünde geldiğini haber vermek için hemen komutanın karşısına çıkar. Ancak o zaman sayar paraları. Dükkan sahibi, 70 Kıbrıs lirası vermiştir kaparo olarak.

Malzemeleri alır, Boğazköy’de evine varır ve çalışmaya başlar. Haftada iki bluz yapar, her bluzu bir liraya yani 20 şiline satar. Üçüncü hafta peşine bir Rum takılır, önce korkar Sıdıka Ruso, ardına korkarak bakar ki bir yaşlı bey… Esnaf olduğunu, işlerini beğendiğini ve sipariş etmek istediğini söyler. Sıdıka Ruso’ya bir adres verir. O devir için kolay olmaz Rum tarafına geçmek, üstelik eşi de askerdir. Komutan yine yetişir imdada. Çok iyi derecede Yunanca konuşan eşini katar yanına. Korka korka gider Ruso, çünkü bir süre esir tutulmuştur. Tarifle adresi veren dükkan sahibini bulur. Çok iyi karşılanır burada, üç katlı binada yaşayan tüm aileyle tanışır ve çalışmaya başlarlar. Kumaşlar Fransız malıdır. Bir top, 100 metredir, 5 farklı renkten yüzlerce metre kumaş verirler ona, Kuzey tarafına geçerken Lokmacı Barikatı’na dek taşımasına da yardım ederler. 

“Kumaşları işlemek için ip almak istedik. Bir yer söyledi, orayı da aradı, ‘İstedikleri ipi ver, ben ödeyeceğim’ dedi ve ilk sermayeyi de o Rum koydu. Ama çok ilginç bir an da o ip dükkanında yaşadım.  Dükkan sahibi tanıdık Laptalı bir Rumdur, beni tanımadı ve ‘Babam ben bu dükkanı açayım diye 20 dönüm zeytinlik sattı bir Türk’e’ diye anlatmaya başladı. O zeytinliği alan Türk, benim babamdı ama bir şey söyleyemedim” diye duygulanarak anlatıyor o günleri.

Ekonomiye katılamayan ürünler hem zamanın hem de yaşamın içinde kaybolmaya mahkum. Sıdıka Ruso, beş esnaf ile çalışır. Kimi bluz ister kimi keten işi. Gece keten işi daha kolay oluğu için bir kasnakta keten işler, gündüz bluz yapar. Zamanla dokuma seçenekleri artar. Eskiden ipek üzerine yapılırken günümüzde farklı kumaşlara da işleniyor lapta işi. Son söz olarak o günlerden gelen bir deneyimini de anlatıyor Sıdıka Ruso:

“Her milletin hangi motife düşkün olduğunu, ne renk sevdiğini, dekorasyonda ne renk kullandığını bilirim. Ben o esnada öğrendim, hangi millet ne sever. İngilizlerle alışveriş yaptığında hiç zorluk çekmezsin çünkü pazarlık yapmazlar, açık mavi-bordo rengi severler. Yıldızlı ve kazlı desene değer verirler, hassas el işine çok meraklıdırlar. İranlılar çok pazarlık yapar, 100 liralık malı 20 liraya almak isterler. Yahudiler işten anlar, yeşil ile koyu maviye vurulur, giyimden ziyade masa örtüsü ve yemek takımı alırlar. İtalyanlar ve Yunanlar  işten anlar, evine uygun desenler alırlar. Türkler işi beğenince desen ayrımı yapmaz, alır.”