2018 sonbaharında, AI (artificial intelligence veya Türkçeye çevrildiği gibi yapay zeka) tarafından yaratılan Edmond Belamy’nin Portresi adlı bir resim New York’taki Christie’s Müzayede Evinde 432 bin 500 dolara satıldı. Resim, Paris’teki Obvius Art Collective tarafından üretildi. Hugo Caselles-Dupré, Pierre Fautrel ve Gauthier Vernier’den oluşan ekip, GAN (Generative Adversarial Network) yöntemini kullanarak portreyi üretti. Bu, o güne kadar AI tarafından bir müzayedede yapılan bir tabloya ödenen en yüksek fiyat oldu. Aynı müzayedede Andy Warhol’un bir sanat eseri ise yalnızca 75 bin dolara satıldı. Edmond Belamy’nin Portresi’nin alıcısı bilinmiyor ancak bir AI sanat eseri için bu kadar yüksek bir bedel ödenmiş olması yeni bir tartışmaya zemin hazırlıyor: Sanat alanında makinelerin çağı başladı mı?
KİME GÖRE, NEYE GÖRE?
Aslında makinelerin çağının çoktan başladığını söylemek yanlış olmaz. Bu, AI tarafından üretilen ve satılan ilk resim değil. Edmond Belamy’nin Portresi’nden önce de GAN yöntemiyle oluşturulmuş birçok resim bulunuyor. Google araştırmacısı Ian Goodfellow tarafından 2014 yılında icat edilen GAN yönteminin nasıl çalıştığını kısaca açıklamak gerekirse, GAN iki karşıt ağdan oluşuyor. Bu ağlarda bir Generator (Oluşturucu) ve bir Discriminator (Ayrımcı) bulunuyor. Generator, bir algoritma kullanarak verilen girdiden bir dizi gerçekçi görüntü üretiyor. Discriminator ise bu resimlerin gerçek veya sahte olup olmadığını Generator’a bildiriyor. Generator ve Discriminator arasındaki her bir döngüden sonra rastgele sayılardan üretilen görsellerle gerçek sayılar ile üretilenler arasındaki fark hesaplanıyor ve Generator her döngüde kendini güncelliyor. Böylelikle Discriminator, Generator’ü yönlendirebiliyor ve örneğin, “Bu alana biraz sarı renk eklemen gerek” gibi talimatlar verebiliyor. Yine de bu sistemin daha da geliştirilmesi ve makinelerin “eğitilmesi” gerekiyor ve makine öğrenmesi dediğimiz kavram burada devreye giriyor yani makineler tıpkı insan beyni gibi öğrenebiliyor. Eğitimden sonra GAN yöntemi ile mükemmele yakın portreler üretmek mümkün olacak. Ama bu mükemmellik kime göre, neye göre belirleniyor?
DUYGULAR
Gerçekten de insan beyni ile bilgisayarlar arasında büyük bir fark yok: Yapay zeka binlerce kodlama satırından oluşuyorsa insanları da DNA kodlu makineler olarak kabul edebiliriz. Bu durumda teknik olarak hem insan beyni hem de yapay zeka, birer sanat eseri üretebilirler. Ancak, sanatın değerlendirilmesi söz konusu olduğunda burada yeni bir soru ortaya çıkıyor çünkü bir eserin güzel olup olmadığı yine insanlar tarafından değerlendirilebiliyor… Yani aslında sadece şimdilik. Eğer ki yakın bir gelecekte ünlü matematikçi John von Neumann’in ortaya attığı singularity yani tekillik haline geçiş gerçekleşirse gelecekte yapay süper zeka, insan zekasından daha yüksek bir seviyede olabilir ve makineler, insanların bile ulaşamayacağı bilinçli bir seviyeye ulaşabilir. Bu durumda sanatı “üretmek” de ‘değerlendirmek’ de makinelerin tekeline geçebilir. Bu biraz distopik bir senaryo gibi görünse de gerçekleşmesi halinde o kadar da kötü olmayabilir. Henüz korkulacak bir şey yok, merak etmeyin, robotlar hala bizim kontrolümüzde. Üstelik yapay zeka teknik olarak sanat yapmayı öğrense ve çok karmaşık algoritmalar geliştirebilse bile hala insanlarda olan gizli formüle sahip değil: duygular.
RUH DEDİĞİMİZ ŞEY…
Riddley Scott’un meşhur filmi Blade Runner sevenlerinden özür dileyerek bu yazının kaleme alındığı Nisan 2021 tarihi itibarıyla yapay zekanın henüz insanlarınkine yakın bir duygu geliştirmemiş veya bunu öğrenememiş olduğu gerçeğinden hareket edersek insanlar bu noktada sanat üretiminde zaten makinelere karşı “üstün” durumdalar. Peki, yapay zeka ne kadar insan beynine benzer iş üretebilir? Yapay zeka, karmaşık bölümlere ve teknik olarak doğru solfeje sahip bir senfoni yazabilir. Yapay zeka bir roman, şiir, akademik makale vb. yazabilir. Yapay zeka, bir uçak tasarlayabilir ve optimum kanat uzunluğunu ve kalkış ağırlığını hesaplayabilir. Yapay zeka, insanların gözden kaçırdığı birçok teknik hatayı bulabilir ve düzeltebilir. Fakat tüm bunları gerçekleştirebilmek için yapay zekanın bir formüle, bir algoritmaya ihtiyacı var. Sanatın yaratılış anına gelince, işte bu noktada benzersiz ve formüle edilemeyen bir insan değişkeni bulunuyor. İnsan ilhamının bir kağıt, bir tuval ya da bir nota portesi üzerine hangi algoritmaya göre yansıdığını bilemiyoruz. Aslında buna insanın ruhu da diyebiliriz. Ruh dediğimiz şey, tamamen insan olan her şeydir yani duygular, geçmiş deneyimler ve hayatı anlamlı kılma arzusu. Bu anlamda makinelerin ürettiği bir sanat türü henüz yok. Makineler (şimdilik) bu duygulara sahip olmadığından, yarattıkları eserin özgünlüğü ve aurası eksik olacak ve bunların hiçbiri olmadan ürünlerini bir sanat eseri olarak düşünmek pek mümkün olmayacak.
Tekrar, yazının başında bahsettiğimiz Edmond Belamy’nin Portresi’ne geri dönecek olursak bir sanat eserinin değerini tahmin etmeye gelince, bu kişiden kişiye farklılık gösterir yani yine referans noktası insandır. Bir kişi bu resmi güzel bulabilir, evinin duvarına asabilir, başka biri dünyanın en çirkin tablosu olduğunu düşünebilir. Peki, sanat için ruh ve duygu gereksiniminden bahsettik ve makinelerin de “kalbini kırdık” ancak bu noktada, konuya bir de farklı bir açıdan bakalım: Hayatında diyelim ki hiç Picasso tablosu görmemiş bir insana, bir de yapay zeka tarafından yapılmış bir başka tabloyu gösterip bir nevi Turing testi uygulasak sizce hangisinin bilgisayar tarafından yapılmış olabileceğini düşünürdü? Ya bu kişi Picasso’nun gerçek üstü çizimlerini bir bilgisayarın yapmış olabileceğini düşünseydi? Aslında bu ve benzer testler çoktan yapılıyor ve sonuçlar çok şaşırtıcı. Oscar Schwartz ve Benjamin Laird 2015 yılında “botpoet.com”* adında bir web sitesi tasarlıyorlar ve ziyaretçilerin gördükleri şiirlerin bir insan mı yoksa yapay zeka tarafından mı yazıldığını tahmin etmelerini istiyorlar. Geldikleri sonuç, Schwartz’in TED konuşmasında da dediği gibi, “Şimdiye kadar insanlar gibi yazan insanlar olduğunu gördük. Bilgisayarlar gibi yazan bilgisayarlarımız, insanlar gibi yazan bilgisayarlarımız da var ama aynı zamanda, belki de en kafa karıştırıcı olan, bilgisayarlar gibi (şiir) yazan insanlar da mevcut.”
DOĞA VE GÜZELLİK FORMÜLÜ
Tıpkı sanat eserini üretirken o gizli formülün nereden geldiğini bilmediğimiz gibi sanatı değerlendirirken de estetik ve güzellik kavramlarının biz insanlarda neye göre uyandığını da tam olarak anlamış değiliz. Elbette estetiği altın oran gibi kavramlarla açıklayabiliriz fakat yine de bize net sonuçlar sunan bir güzellik formülü doğada mevcut değil. Üstelik, yetiştiğimiz toplum ve içinde yasadığımız kültür, güzellik ve estetik algılarımızı da oldukça etkiliyor. Sonuç olarak yapay zekanın ürettiği bir sanat eserinin değerlendirilmesi de göreceli ve tartışmaya açık bir kavram haline geliyor. Son olarak sizi şu soruyla baş başa bırakmak istiyorum: Çok beğendiğiniz bir sanat eserinin aslında yapay zeka tarafından üretildiğini öğrenseydiniz ona bakış açınız değişir miydi ve artık o eseri “değersiz” bulmaya başlar mıydınız?