Halil Dikmen’in “İstiklal Savaşı’nda Mermi Taşıyan Kadınlar” adlı resmi ile Halide Edip Adıvar’ın eserleri arasındaki benzerlikler neler? İbrahim Çallı’nın “Balo” resmine hakim olan hava, Falih Rıfkı Atay’ın hangi romanında hissedilir? Peki, sanatçıların birlikte vakit geçirmesi, üretimlerine nasıl yansıyordu? Araştırma Görevlisi Eda Dindar, yazarların da tıpkı ressamlar gibi genç Cumhuriyetin ideolojilerini ve devrimlerini halka yayma amacını nasıl benimsediğini örneklerle anlatıyor.
Cumhuriyetin ilanıyla birlikte sanatçılar, büyük bir coşkuyla üretimlerini gerçekleştirmeye başlamıştır. Bu dönemde hem yazarlar hem de ressamlar, Cumhuriyetin ideallerine, devrimlerine ve yeniliklerine sıkı sıkıya bağlanmış, üretimlerinde bu konulara sıkça yer vermişlerdir.
Cumhuriyetin ilanının ardından sanatın etkileyici gücünün farkında olan devlet, sanatı himayesi altına almayı tercih edecektir. “Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte sanatın, tüm yeniliklerin halka ulaştırılmasında aktif rol alması beklenmektedir. Cumhuriyet’in kuruluş yıllarından itibaren sanat, yalnızca estetik bir sorun olmamış, çağdaşlaşmayı sağlayacak devrimlerin, halka benimsetilmesi işlevini de yüklenmiştir.”1 Bu noktada devlet bu görevi üstlenerek güzel sanatların gelişimi için kendine yeni kültür politikaları belirlemiştir. Bu doğrultuda devletin sanatçılara pek çok farklı şekilde destek verdiğini söylemek yanlış olmayacaktır.
Özellikle ülkenin lideri olarak Mustafa Kemal Atatürk’ün açılan yeni sergileri gezmesi ve sergilerdeki eserler hakkında yorumlarını paylaşması yol gösterici ve öncü olması bakımından önemlidir. Bu dönemde gerçekleştirilen yurt gezileri, sanatçıların Anadolu’nun farklı yerlerini gezerek sadece sanatlarıyla ilgilenme imkanı sunmuştur. Ayrıca yurt gezileri sayesinde sanat dalları Anadolu’nun değişik yerlerine ulaşma fırsatı yakalamıştır.
Tüm bunlar göz önüne alındığında üretilen sanat eserlerinin içeriklerinin de bu doğrultuda şekillenmesinin kaçınılmaz olduğu görülecektir. Cumhuriyetin ve gerçekleştirilen inkılapların coşkusu, sanatçıların üretkenliklerini olumlu yönde etkilemiştir. Bu bağlamda sanatçıların sıklıkla işlediği konular arasında Kurtuluş Savaşı ve Mustafa Kemal Atatürk’e duyulan minnet ve hayranlığın etkisiyle Atatürk, Cumhuriyet ve devrimler örnek gösterilebilir.
HALKIN ÇABA VE ÖZVERİSİ SANATÇININ KONUSU
Ressamlar bu dönemde savaşı destekleyici ve öven bir tavır takınır. Bu resimlerde Türk halkının başarısını, özverisini ve gururunu görmek mümkündür. Zor durumdaki halkın büyük bir direnç ve azimle verdiği mücadele, sanatçıların fırçalarına sık sık yansır.
Bu noktada Sami Yetik’in Topçular isimli resmine bakmak doğru olacaktır. Topçular resminde askerle birlikte ülkesi için savaşan halk görülmektedir. Halk, askerle birlikte top arabalarını itebilmek için büyük çaba göstermektedir.
Topçular resminde gördüğümüz çaba ve özveriye dönemin romanlarında da rastlamak mümkündür. Özellikle Reşat Nuri Güntekin, Halide Edip Adıvar, Yakup Kadri Karaosmanoğlu gibi isimlerin eserlerinde Anadolu’ya, Cumhuriyetin ideallerine, halkın kahramanlıklarına ve cumhuriyetin ilanının halkın yaşamında meydana getirdiği değişimlere tanık oluruz.
Halil Dikmen’in yaptığı İstiklal Savaşı’nda Mermi Taşıyan Kadınlar resmi de özellikle kadınların Kurtuluş Savaşı’nda oynadığı etkin rolü gözler önüne sermesi bakımından kıymetlidir. Söz konusu resimde cepheye mermi ve çeşitli başka malzemeler taşıyan Türk kadınları görülür. Resimdeki kadınlar çıplak ayaklarıyla dağlık ve zor bir coğrafyada ülkeleri için canla başla cepheye koşmaktadır. Bu kadınlar son derece güçlü, heybetli ve kararlı görünmektedir. Resmin merkezinde bulunan kadın figürü, beraberinde gelen diğer kadınlara yol göstermektedir.
ATATÜRK’E DUYULAN MİNNET VE HAYRANLIK
İstiklal Savaşı’nda Mermi Taşıyan Kadınlar resmine yakın bir anlayışı Halide Edip Adıvar’ın başta Ateşten Gömlek olmak üzere pek çok eserinde görmek mümkündür. Romanın kahramanı Ayşe, vatanı için canla başla savaşan bir Türk kadınıdır. “Ayşe, o ana kadar çizilen diğer Türk kadınlarından farklı özellikler göstermektedir. O, sadece ev işleri ile meşgul olan, tek görevi çocuk yetiştirmek olarak düşünülen tipik Türk kadınından ziyade, vatanın içinde bulunduğu sıkıntılı süreci tüm benliğiyle hisseden ve vatanın bağımsızlığı, milletin istiklâli için kayıtsızca canını ortaya koyan İzmirli bir vatansever, bilinçli bir Türk kadınıdır. “2
Bu yıllarda sanatçılar, ulu önderleri Mustafa Kemal Atatürk’e duydukları minnet ve hayranlığın etkisiyle sık sık Atatürk portreleri yapmıştır. Nazmi Ziya Güran’ın yaptığı Atatürk portresi buna verilebilecek en güzel örneklerdendir. Bu resimde Atatürk, askeri kıyafetleri içinde resmedilmiştir. Elinde dürbünüyle görülen Atatürk, biraz önce cephede düşmanı izlemiş hissini izleyiciye vermektedir. Resmin arka planında herhangi bir cephe görünümü olmamasına rağmen Atatürk’ün bu duruşu izleyene savaş anını hissettirmektedir. Ayrıca Mustafa Kemal Atatürk’ün gözlerindeki kararlılık ve kesinlik, gelen zaferin bir işareti gibidir. Bu duruş, halka güven vermektedir.
DEVRİMLERE DUYULAN GÜVEN VE HİSSEDİLEN COŞKU
Bunun yanı sıra Zeki Faik İzer’in yaptığı ve Atatürk’ün devrimci, yol gösterici ve lider vasıflarına açıkça gönderme yapan Özgürlük Halka Önderlik Yapıyor isimli resim de Atatürk’e ve devrimlerine duyulan güvenin ve hissedilen coşkunun bir göstergesidir. Kalabalık figürler içinde ilk dikkati çeken, elinde bayrak tutan kadındır. Bu, modern Türk kadının da sembolüdür; tüm varlığıyla ülkesinin geleceği için orada bulunmaktadır. Onun hemen solunda Mustafa Kemal Atatürk parmağını kaldırmış, büyük bir kararlılıkla diğerlerine yeni hedefleri göstermektedir. Elinde bayrak tutan kadın, liderinin yol göstericiliğinde ilerlemektedir.
Aynı şekilde Atatürk teması dönemin roman ve şiirlerinde de karşımıza sık sık çıkar. Abdülhak Hamit Tarhan, Enis Behiç Koryürek, Behçet Kemal Çağlar, Mehmet Rauf, Halide Edip Adıvar, Aka Gündüz, Yakup Kadri Karaosmanoğlu gibi isimler şiir, roman ve hatıratında Atatürk’e duydukları hayranlığa ve onun devrimlerine hissettikleri bağlılığa yer verirler. Yakup Kadri Karaosmanoğlu Ankara romanında başkahraman Selma Hanım’ın Atatürk’ü gördüğündeki duygularını şöyle ifade eder:
“Selma Hanım, Eskişehir İstasyonu’nda, ara ve aman vermeyen bir ateş yağmuru altında Büyük Şef’in sakin, kararlı ve destani çehresini de görmüştü. (…) Mustafa Kemal Paşa’nın bu mahşer içindeki silueti Selma Hanım’ın hayalinde o kadar derin nakşolunmuştur ki, bunu en küçük teferruatına kadar hatırlıyordu. Üzerinde nefti bir avcı kostümü vardı. Bir gümüşi kalpak, gür ve uçları yukarıya doğru kıvrık kaşlarının hizasına kadar iniyordu. Bütün bir ırkın asaletini taşıyan, uzun parmaklı, güzel elleri bir kehribar tespihle oynuyordu. Sanki, bir istirahat saatinde bahçesinde dolaşan bir genç aile reisi gibiydi ve sanki gökyüzünden durmaksızın yağan şeyler bir yaz yağmurunun ilk damlalarıydı. Selma Hanım’a asıl, en büyük, en derin ve en sarsılmaz huzuru, emniyeti veren de, işte, Büyük Şef’in ona bu ilk ve son görünüşü oldu.”3
Zorlu savaş yıllarının ardından kurulan yeni düzene halkın alışma süreci elbette kolay olmayacaktır. Bu noktada devlet de inkılapların somutlaştırabilmesi için sanatın gücünden ve etkisinden faydalanmayı tercih edecektir. Buna verilebilecek en güzel örneklerden biri Cemal Tollu’nun Alfabe Okuyan Köylüler resmidir. Söz konusu resimde yöresel kıyafetleriyle yeni alfabe ile okuma ve yazma öğrenen iki genç kız görülmektedir. Genç kızların yanında bir de onları izleyen bir erkek figürü bulunmaktadır. Kırsal alanda bir ağacın altında oturup yeni alfabeyi öğrenmeye çalışan genç kızlar, inkılapların büyük şehirlerle sınırlı kalmadığına ve tüm ülkeyi kapsayıcılığına da güzel bir örnektir.
CUMHURİYETİN İDEOLOJİLERİNİ HALKA YAYMA AMACI
Bu dönemde yazarlar da tıpkı ressamlar gibi genç Cumhuriyetin ideolojilerini ve devrimlerini halka yayma amacını benimsemiştir. Yazarlar; Kadro, Ülkü, Resimli Ay, Yeni Adam, Fikir Hareketleri, Varlık gibi dergilerde söz konusu anlayışı destekleyen yazılar yayınlamıştır. “Dönemin edebiyatçılarının başta ‘Kadro’ dergisi yazarları olmak üzere, tıpkı ressamları gibi, Kemalist ideoloji ve bu ideolojinin ürünleri olan devrimleri halka yaymak ve yerleştirmek amacıyla, romanlar, hikayeler yazdıkları görülmektedir. Ressamlar, kendilerinden istendiği şekilde, ülke coğrafyasını en göz alıcı yanlarıyla yansıtmaya çalışırken, edebiyatçılar da, romanlarında İnkılap Türkiyesi’nin ideolojik açıklamasını yapmaya girişmişlerdir.”4
Savaşın ardından yeni düzenle birlikte kadın da yeniden önemli bir figür olarak karşımıza çıkar. Daha önceki örneklerde tüm varlığıyla ülkesi için cephede çalıştığını gördüğümüz kadınlar, bu kez modernleşmenin bir simgesi olarak vücut bulur. Artık Türk kadını yeni ve modern kıyafetleriyle modern şehir meydanlarında, kamusal alanlarda ve sosyal hayatın içindedir. Bu noktada Nazmi Ziya’nın Taksim Meydanı resminden bahsetmek doğru olacaktır. Söz konusu resimde modern kıyafetler içindeki hoş görünümlü kadınlar modern İstanbul’da Pietro Canonica’nın Cumhuriyet Anıtı heykelinin önünde resmedilmiştir.
RESİMLERDE MODERN GİYİMLİ KIZ VE ERKEK ÖĞRENCİLER
Dönemin romancılarından Peyami Safa’nın Fatih-Harbiye romanında da benzer bir anlayışa rastlarız. Romanın baş kahramanı Neriman, Fatih’te yaşamasına rağmen tıpkı Beyoğlu’ndaki kadınlar gibi modern kıyafetler giyen ve Beyoğlu’ndaki modern hayata, balolara özenen genç bir kadındır. Giydiği yeni, modern kıyafetleriyle Beyoğlu’na gitmek en büyük zevki olmuştur:
“Galatasaray’dan Tünel’e doğru yürüdüler. Neriman, Beyoğlu’na çıktığı vakit halis Türk mahallelerinde oturanların çoğu gibi kendini büyük bir seyahat yapmış sanırdı. Gene Fatih uzakta, çok uzakta kaldı. Tramvayla bir saat bile sürmeyen bu mesafe, Neriman’a Efgan yolu kadar uzun görünüyordu ve Kabil’le New York arasındaki farkların çoğuna İstanbul’un iki semti arasında kolayca tesadüf edilir. (…) Bir ıtriyat mağazasının camekanı önünde durdular. Burada her şey, tek başına konmuş zarif bir küçük şişenin mavisi, kırmızı ipek bir püskül, siyah kadifelerin arasına gizlenmiş bir ampulün yumuşak ziyası, bir gümüşün parıltısı, gözleri ayrı ayrı çekiyor ve zaptediyordu; burada her şey rahat ve mes’ut insanların kullanmayı adet ettikleri eşyaydı; burası, aynı zamanda, bir insanın ne kadar mes’ut olabileceğini hissettiren imkanlara doğru açılmış pencereydi.”5
Modernleşme kamusal alanda olduğu gibi evlerin içinde de karşımıza çıkar. Modern Türk kadını artık okur, düşünür ve çalışma hayatının içinde kendisine yer bulur. Malik Aksel’in Yeni Mektep isimli resmi bu noktada önemlidir. Resimde modern giyimli kız ve erkek öğrenciler görülmektedir. Ayrıca öğrencilerle ilgilenen iki kadın öğretmen çalışan kadın simgesine güzel bir örnektir. Hatta bu kadınların eğitimci olması daha da anlamlıdır.
Bu anlayışla örtüşen bakış açısı dönemin pek çok romanında görülür. Yine Peyami Safa, Halide Edip Adıvar ve Yakup Kadri Karaosmanoğlu gibi romancıların eserlerinde kadınlar bir yandan milli mücadeleye katılan kahramanlar olarak görülürken diğer yandan da dönüşen, güçlü kişiliği olan, kendi haklarını savunan, eğitimli ve modern karakterler olarak karşımıza çıkar. “Dönemin politik ve sosyal meselelerini ele alan bir başka romancı Reşat Nuri Güntekin’dir. Yeşil Gece’de (1928) Şahin Öğretmeni, Acımak’ta Zehra Öğretmeni, tıpkı Çalıkuşu’nun Feride’si gibi Anadolu’ya gönderen Reşat Nuri, yapısını laik eğitim-medrese çatışması üzerine kurduğu Yeşil Gece’de; Atatürk’ün, öğretimin birleştirilmesi, dini kendi çıkarları için kullananlar, ölülerden yardım istemenin medeni bir sosyal topluluk için yanlışlığı gibi konulardaki düşüncelerini romanlaştırmıştır. Gerçeklik duygusu ile kurgusal dünyayı birleştiren bu romanlardaki aydınlar, “bir şeyleri” değiştirebileceğine inanır. Bu üç romanın öğretmen kahramanları, bu inançla, geri kaldığını düşündükleri Anadolu insanını eğitmek Anadolu’ya giderler. Kendisini Anadolu’ya adamış bu örnek öğretmen aydın tipi, Cumhuriyet sonrasında kurulmak istenen toplum yapısının temel kurucusu olarak karşımıza çıkar.”6
Cumhuriyet’in ilanı ile birlikte sosyal hayat ve eğlence anlayışları da değişmeye başlar. Halk artık balolarda, müzikli dans ve çay partilerinde eğlenir. İbrahim Çallı’nın Balo, Ali Avni Çelebi’nin Maskeli Balo, Refik Epikman’ın Bar gibi eserleri, bu değişen eğlence anlayışının yansıması olarak gösterilebilir. İbrahim Çallı, Balo resminde bir baloda yeni ve modern kıyafetleriyle dans eden kadın ve erkekleri resmetmiştir. Resmin solunda bulunan ve dans eden çift dikkat çekicidir. Erkeğin arkası dönükken kadın cesurca resmi izleyenlere doğru bakmaktadır. Resmin sağ tarafındaysa biri dans eden çifti izleyen diğeri ise izleyenlere aynı cesaretle bakan iki kadın figürü daha vardır.
SANATÇILARIN BİRLİKTE VAKİT GEÇİRMELERİNİN ÜRETİMLERİNE ETKİSİ
Balo resmine hakim olan hava, Karaosmanoğlu’nun yeni kurulan devletin değişimini ele aldığı Ankara romanında görülür. Söz konusu romanda değişen sosyal hayatı balolar ve çay partileri üzerinden okumak mümkündür:
“Saat ondan sonra Ankara Palas’ın önü helecanlı bir canlılıkla harekete geçmeye başladı. Polislerin beyaz eldivenli elleri, kuru soğuğa rağmen, kim bilir daha ne vakitten beri otelin kapısında birikmiş olan halk kümelerini zorlukla açabiliyordu. (…) Büyük bir mobilya-gramofon durmaksızın dans havaları çalıyordu. Salonun ortasında, dudakları ve tırnakları kızıla boyanmış kadınlar, bol paçalı ve dar belli erkeklerin kolları arasında dönüp duruyordu. Duvar kenarlarında, birtakım adamlar, kimi ellerinde sarı, eflatun ve al çay fincanları, kimi ince uzun wisky kadehleriyle ortada dönenleri candan takip eder görünüyorlardı.”7
Bunların yanı sıra dönemin sanatçılarının kurduğu yakın dostluklar da üretimlerini etkilemesi bakımından çok kıymetlidir. Bu dönemde sanatçıların özellikle Beyoğlu ve çevresinde bir araya geldiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Lebon, Degüstasyon, Nisuaz, Petrograd gibi mekanların isimlerini ayrıca anmak yerinde olacaktır. Buralarda birlikte vakit geçiren yazar ve ressamlar birbirlerinin sanatlarını beslemenin yanı sıra birbirlerine her zaman destek de vermişlerdir. Necip Fazıl Kısakürek, Peyami Safa, Fikret Adil gibi isimlerin sergi açılışlarında konuşmalar yapmaları, konferanslar vermeleri ve dönemin süreli yayınlarında sergi ve sanatçı yazılarına yer vermeleri bunun en güzel kanıtlarındandır. Müstakil Ressamlar ve Heykeltıraşlar Birliği’nin 15 Şubat 1931’de Turan Bar’da açtığı sergi için Peyami Safa’nın kaleme aldığı bu satırlar halkın ilgisizliğine de bir sitem niteliğindedir:
COŞKULU VE ÜRETKEN ORTAM SAĞLAYAN BOHEM HAYAT
“Müstakil ressamlara salonunu müsait şartlarda kiralamak nezaketinde bulunan o bara, sergiyi görmek için gündüz on kuruş vermekten çekinen hovarda zenginin gece giderek belki yüz lira sarfettiğini de bir düşünürseniz, kadın yüzündeki makyaj boya ile muşamba üstündeki sanat boyası arasındaki kıymet farkının İstanbul’da nasıl telakki edildiğini de anlarsınız. Ressamlarımızın en büyük hatası, galiba, cazbandı kapının önüne oturtarak gündüz de çaldırmamak olmuştur.”8
Sanatçılar birlikte vakit geçirdikleri mekanları ve dostluklarını eserlerine konu edinmekten de çekinmemiştir. Faruk Nafiz Çamlıbel’in Bir Gezinti isimli şiiri buna verilebilecek en güzel örneklerdendir. Şiirde Yahya Kemal’den Çallı’ya pek çok sanatçıya Beyoğlu’nun sokakları ve kahvelerinde rastlamak mümkündür:
“Ne zaman sıkılırsa canım apartmanda
Biraz hava alırım Taksim’deki meydanda
Yürürüm ağır ağır oradan Beyoğlu’na
Tararım gözlerimle güzelleri her yanda
Hemen bir sinemanın kapısından dalarım
Greta’yı görürsem camındaki ilanda
Göremezsem giderim Tünel’e doğru yayan
Bir tanıdık ararım baktığım camekanda
Eğer Yahya Kemal’i bulmak isterse gönlüm
Ya Löbon’da görürüm yahut Tokatlıyan’da
Gazinoda satranca dalmıştır Reşat Nuri
Bir eli nargilede bir eli fincanda
Dostum İsmail Habip çıkar bazı karşıma
Yine bir konferansa başlar en dar zamanda
Nabzını dinleyerek gezer Peyami Safa
Necip Fazıl her zaman telaşta, heyecanda
Evden izin almadan çıkmaz Mahmut Yesari
Bir zamanlar ederken bekarlara kumanda
Eşi yoktur cihanda Ercüment Ekrem’in hiç
Çalakalem yazıyor dolaştığı zamanda
Lokantaya girerim Mithat Cemal’den önce
Yoksa yemek bulamam tencerede sahanda!
Akşam Beyoğlu’ndadır bütün Mehmet Emin’ler
Çay içer, pasta yerler hepsi aynı dükkanda
Bütün Yusuf Ziya’lar gece Beyoğlu’ndadır.
Kimi yat klübünde kimi Serkildoryan’da
Eğer Ahmet Refik’le Çallı’ya rastgelirsem
Bilin ki sızmışızdır üçümüz restoranda
Rastlamazsam dönerim gittiğim yoldan geri
Bir uyku çekmek için bizim apartmanda”
Dönemin ünlü sanat eleştirmenlerinden Fikret Adil, bu coşkulu ve üretken ortam ile sanatçıların yaşadıkları bohem hayatı Asmalımescit 74 isimli eserinde yansıtmıştır. Asmalımescit’te 47 numaralı evde yaşayan Fikret Adil, romanında mekanın ve sanatçıların isimlerinde küçük değişiklikler yapmıştır. Romanda İbrahim Çallı, Dallı; Hale Asaf, Sade Hanım; İsmail Hakkı Oygar, İbrahim Hakkı, Peyami Safa, Server Bedi olarak karşımıza çıkar. Yalnızca Necip Fazıl, ismi değiştirilmeden kahramanlaştırılmıştır. Fikret Adil söz konusu romanını şöyle anlatır:
“Hayatımın bir kısmı ile tanıdığım sanat ve matbuat alemine mensup arkadaşlarımı eğlenceli ve karakteristik taraflarını hakikate çok sadık kalarak anlattım. Bunlardan başka macera geçirmedim mi? Çok. Yalnız, bu yazımı yazarken kendi kendime, madalyonun sade bir tarafını göstermeyi vadetmiştim. Öyle yaptım.”
Fikret Adil, sanatçıların yaşadığı bohem hayattan bir kesiti romanında şöyle ölümsüzleştirir:
“Bir akşam gazeteye Server Bedi geldi:
-Yahu, dedi itifaka mı çekildiniz, neredesiniz?
-Sen görmüyorsun, biz Necip’le her akşam Bizim Lokanta’dayız.
-Burak Allah’ını seversen şurasını… Oraya artık gitmiyoruz.
-Neden?
-Neden olacak geçen akşam oturduk. Paris’ten gelen ressam arkadaşlar ve diğer talebelerle konuşuyoruz. Derken gramofon başladı. ‘Sustur şunu’ dedik. ‘Burası edebiyat cemiyeti’ değil diye cevap verdiler. Tam dokuz kişiydik. Bizden başka yabancı iki kişi vardı. Biz de kalktık. Artık gitmiyoruz.
-Nereye çıkıyorsunuz?
-Tokatlı’ın arka salonuna.
-Ey bu akşam?
-Bu akşam para yok, sizde var mı?
Necip bir an düşündü:
-Durun, dedi şimdi on lira bulacağım. Gitti on dakika sonra geri geldi:
-İşte… diye on lira gösterdi ve ilave etti:
-‘Hayat’ mecmuasına bir şiir sattım. Server Bedi sordu:
-Hangi şiiri? Necip Fazıl sustu. Server Bedi ısrar etti:
-Söylesene. Cevap yok.
-Yoksa Cumhuriyet’in edebiyat sayfası için verdiğin şiir mi? Filhakika bu aynı şiirdi.”10
Nurullah Berk, Hale Asaf, Abidin Dino, Elif Naci gibi isimlerin Asmalımescit 74 için yaptıkları illüstrasyonları da hem metni zenginleştirmesi açısından hem de resim ve edebiyat birlikteliğine güzel bir örnek oluşturması bakımından son derece kıymetlidir.
Görüldüğü üzere Cumhuriyet’in ilanıyla gerçekleşen yenilikler hem ressamların hem de yazarların eserlerinde benzer şekillerde kendilerine yer bulmuştur. Dönemin sanatçıları üretimlerini büyük bir coşkuyla ve her zaman bir arada kalarak gerçekleştirmiştir.
KAYNAKÇA
1 ÖNDİN Nilüfer, Cumhuriyetin Kültür Politikası ve Sanat, İnsancıl Yayınları, İstanbul, 2003, s. s.69
2 ŞAHİN Ahmet Metehan, Milli Mücadele’den Milli Kimlik İnşasına: Ateşten Gömlek, Türkiyat Mecmuası, Milli Mücadele Özel Sayısı, 2019, s. 159.
3 KARAOSMANOĞLU Yakup Kadri, Ankara, İletişim Yayınları, İstanbul, 2016, s.87-88
4 BİLEN BUĞRA Hatice, 1914’lerden 1940’lara Türk Resim ve Romanında Gerçeklik, Ötüken Yayınları,İstanbul, 2007, s.203.
5 SAFA Peyami, Fatih-Harbiye, Alkım Yayınevi, İstanbul, 2005, s. 35
6 BİLEN Buğra, A.g.e., s.204.
7 KARAOSMANOĞLU, A.g.e, s. 110-131.
8 ÜSTÜNİPEK Mehmet, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Çağdaş Türk Sanatında Sergiler, Artes Yayınları, İstanbul, 2007, s.57
9 ADİL Fikret, Asmalımescit 74, Sel Yayınları, İstanbul, 2018, s.117
10 ADİL, A.g.e. s.83