Ünlü oyuncu Açelya Akkoyun “İyi ki Kadınım” isimli kitabıyla sevenleriyle buluştu. Yediveren Yayınlarından çıkan kitabında kadının gücünü hatırlatan Akkoyun, konfor alanından çıkmanın önemine dikkat çekiyor.
SÖYLEŞİ: FATOŞ MESUTOĞLU
Açelya Akkoyun’u ilk kez Kenter Tiyatrosunda “Üç Kız Kardeş” isimli oyunda izledim. Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü öğrencilerinin sahnelediği, her birinin müthiş bir performans sergilediği bir oyundu. Açelya Akkoyun, sahnede devleşen genç ve geleceği çok parlak bir oyuncu olarak dikkat çekerken izleyici “yıldız ışığı” ne demek çok net görebiliyordu. İstanbul Şehir Tiyatrolarında, altı yıl çeşitli oyunlarda rol alan ünlü sanatçı, kariyerine sunucu ve dizi oyuncusu olarak devam etti ve ekranların sevilen isimleri arasında yer aldı. Son olarak “İyi ki Kadınım” isimli kitabıyla sevenleriyle buluşan Açelya Akkoyun, kadının yerinin, anne kutsallığı ya da kadın namusu gibi sınırlarla çizilmesini reddediyor ve eşitliğin önemine dikkat çekiyor.
KONFOR ALANINI ZORLAMAK
Toplumsal cinsiyet eşitsizliğin sadece bir kadın haksızlığa uğradığında ya da şiddete maruz kaldığında gündem olmasını eleştiriyor ünlü oyuncu. Oysa her an küçük kızın bir göz yaşlarından yaşlı bir kadının sessiz kabullenişlerine kadar hayatımızın içinde yer alıyor bu eşitsizlik. Peki ya çözüm ne olmalı? Çözüm, bireyin bütün yeteneklerini tam ve özgürce geliştirebileceği toplumsal ortamın yaratılmasıyla mümkün. Bu doğal talebi sunacak toplumun doğuşu ise dünya nüfusunun yarısını oluşturan kadınların düşük olan toplumsal statüleri reddetmesiyle mümkün. İlk adımı kadının atması gerektiğini düşünen Açelya Akkoyun, konfor alanını zorlamanın en güzel yanının bunu kendini kendine hatırlatmak olduğuna inanıyor.
Kadının savunmaya bırakmadan hakkını yerine getirdiği noktada kendini savunmasına gerek kalmayacağını ifade eden Akkoyun, “Bunun başlangıcını kadının yapması gerekir,” diyor ve ekliyor: “Kadının yerini; anne kutsallığı ya da kadın namusu gibi hapishanelere sokmamak gerekiyor. Kadın hakkını yerine getirirse bunu savunmasına gerek kalmayacaktır. Hiçbir insanın kendi özünü ifade etmeyen bir duruşla var olmasını istemem. Kadının yapabileceklerini bu dünyaya verelim diye bu kitabı yazdım.”
Bu cümlelerin devamını merak ediyorsanız söyleşimize buyurun…
Kariyerinize tiyatro sanatçısı olarak adım attınız. Bugün tiyatronun hayatınızdaki yeri nedir?
Tiyatro benim için bir başlangıç ve bir serüvendir. Hayatımdaki yerini şu an seyirci olarak değerlendiriyorum. Ama tabii bir gün sahnede bir şey yapacağım. Hedeflerimin arasında var. Tiyatronun hepimizin hayatında olması, yaşatılması, yer alması gerektiğine, tiyatronun da kendi içinde geliştirilmesi gereken bir yer olduğuna inanıyorum.
Son olarak bir kitapla sevenlerinizle buluştunuz. Yazarlık maceranız nasıl başladı?
Öncelikle beni yazar olarak gördüğünüz ve bunu değerlendirdiğiniz için teşekkür ederim. Bu bir macera mı? Evet, bir macera. “Yazar” demek için kendinizi geliştirmek, dünyaya daha iyi bakmak, daha iyi değerlendirmek gerekiyor. Yazarlığın y’sinin başlangıcı olarak görüyorum bu kitabı. Belki iki üç proje sonra daha net cevaplar verebilirim.
“İyi ki Kadınım” isimli kitabınızı kimler okusun istersiniz?
“İyi ki Kadınım”ı isteyen okusun. “İyi ki”yi hisseden herkes okusun. Kadınım diyerek kadını ayrıştırmıyorum. “Kadın yücedir, kadın büyüktür” demiyorum. Ben, kadın olarak doğduğum için kendimin en iyilerini, iyi ki’lerini anlatmak istediğim bir yerden anlatıyorum. Yoksa iyi ki insanız. Benim başlığım kadındı. Erkek olsaydım “İyi ki Erkeğim” kitabını yazardım. Onların da okumasını rica ediyorum.
KADINI SINIRLANDIRMAMAK GEREKİR
Kitabın ismi de iddialı. Kadın olmak Türkiye’de son dönemde oldukça zorlu şartları da beraberinde getirebiliyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Aslında Türkiye bazında bakarsak objektifi bayağı daraltmış oluruz. Dünyaya baktığınız zaman, kadın yapabileceklerini annelik ya da eş olma kutsallığı içinde sınırlandırmış oluruz. Zaten benim “İyi ki” dememdeki niyet, iddia değildi. “İyi ki”yi bir oluş olarak koymaktı. İddia gibi algılanması üzücü olur benim için. Ama tabii, ilgi çeksin diye editörüm ve yayınevi ile birlikte verdiğimiz bir karardı. Oradaki iyi ki, “İyi ki o değilim” anlamında değil. “İyi ki potansiyellerim bu” anlamında. Dünyada kadının yerini ve kadının sesini, anne kutsallığı ya da kadın namusu, mahremiyeti gibi hapishanelere sokmamak gerekiyor. Kadının üretkenliğinden faydalanabilmek ve kadının konfor alanından çıkmasını sağlayabilmek adına yazılmış bir kitap. Kadının konfor alanını zorlamanın en güzel yanının da bunu kendini kendine hatırlatmak olduğuna inanıyorum. Yoksa tabii ki anne olmak çok değerli, baba olmak kadar. Kadının namusu, bir erkeğin namusu kadar değerli. Buralardan çıkalım artık. “Kadının yapabileceklerini bu dünyaya verelim” diye bu kitabı yazdım. Kadının eşitliğinin hakkını savunduğu nokta değil, hakkını yerine getirdiği noktada olacağına inanıyorum. Savunmaya bırakmadan hakkını yerine getirirse savunmasına gerek kalmayacaktır. Bunun başlangıcını kadının yapması gerekir.
“KİMSEYE PARMAK SALLAMA GİBİ BİR DERDİM YOK!”
Kadınımız dişil enerjisini arka planda bırakarak eril enerjiyi öne çıkartıyor kimi zaman. Dişil enerjiyi aktive etmek zor olsa da sizce feminen olmak beraberinde hangi özellikleri getiriyor?
Dişil ve eril ifadesini çok güzel söylemişsiniz. Dişil ve eril enerji, insanın beynindedir. Var oluşundaki üreme organında değildir. Bir üreme organı, bir insanın cinsiyetini belli edebilir ama dişil ve eril enerjisini beyni ve davranışları belli eder. Bir kadının eril enerjisini yükseltip kadınlığından vazgeçmesi de kadına bir acizlik getirir. Eğer bu yapısında yoksa ve erilliğini toplumsal bir güç olarak koyuyorsa acizliğini gösterir. İnsanın kendine ait olanı araştırması gerektiğine inanıyorum. Kendine ait bir tavrı koyması gerekir. “Erkek gibi kadın” ya da “feminen bir erkek”, kendinden vazgeçişi gösteriyor. Bu çok üzücü. Hiçbir insanın kendi özünü ifade etmeyen bir duruşla var olmasını istemem.
“Kadınsak hayatın her alanında söyleyecek sözümüz olmalı” diyorsunuz. Bu kitapla olmak istediğiniz mesaj nedir?
Bu kitapla ilgili bir mesaj verme kaygısından daha çok dünyaya buradan bakalım mesajıydı. Öyle de bir iddiam yok. Kitleleri sürüklemek gibi bir iddiam yok. Ben bir halde ve düşüncedeyim. Sadece bunu paylaşmak istedim. Bunu okumak isteyen ve değer verenlere müteşekkirim. Ama kimseyi yönlendirmek, kimseye bu yol daha doğru diye tabiri caizse parmak sallamak gibi bir derdim yok. Olmadı da hiçbir zaman hayatımda. Ben bir hal ve düşüncedeydim ve o hali paylaşmak istedim.
TÜRK DİZİLERİNE ÖVGÜ
Sanatçı kişiliğinizin yanı sıra bir de eğitmen kimliğiniz var. Eğitimlerinizde odak noktanız nedir?
Evet, eğitimler veriyorum. Eğitim aldığım için vermek durumunda kalıyorum. İnsan önce kendini eğitmeli. Eğitim almalı ve eğitim hiç bitmemeli. Aldığı eğitimi de kendi yorumuyla faydalı bir alanda sunmaya çalışma çabası içinde olmalı. Ben de tam da böyle bir insanım. Eğitim almaya, vermeye birlikte büyümeye kararlıyım.
En son “Keşke Hiç Büyümeseydik” isimli diziyle sevenlerinizle buluştunuz. Sizi ekranda ne zaman görürüz?
Ekranda olma meselesi bir alışkanlık, değil mi? Umarım güzel bir projede görüşürüz. Ben her zaman bir mecrada olacağım. Belki bir iPad ekranında, belki televizyon ekranında belki de bir telefon ekranında. Sürprizlerle dolu bir yıl geçiriyoruz. Sanırım daha çok eğitim alanında bilgi alıp bilgi verme alanında buluşacağız.
ABD’den sonra en fazla dizi ihraç eden ülke olan Türkiye, bugüne kadar 150’den fazla televizyon dizisini Avrupa, Orta Doğu, Orta Asya, Afrika, Kuzey ve Güney Amerika’da toplam 146 ülkede izleyiciyle buluşturdu. Türk dizilerini geleceğini nasıl buluyorsunuz?
Aslında dünya dizileri, Türk dizileri diye ayırmamak gerekiyor. Kendi tarzları içinde ülkeler kendi coğrafyaları ve etnik kültürlerinin yansımalarını gösteriyor. Teknolojiler birleştikçe gelişen teknolojiye her ülke kendi etnik kökeni ile baktıkça kendi içinde bir gelişim gösteriyor. Sizin ülkeniz bu konudaki gelişimini daha hızlı tüketen yolu tercih ediyorsa onu yaşıyorsunuz. “Coğrafya, kaderinizdir” oluyor. Türk dizilerinin gün geçtikçe daha güzel olduğunu görüyorum. Senaryolar reklam verene göre yapılmasa konular reklama göre uzatılmasa daha hızlı geçilse daha verimli olacaktır. Platformlar bunu destekleyecektir ve insanlar daha kısa diziler izleme imkânı bulacaktır diye düşünüyorum.
Kızınız Alya Deniz, oyuncu olmaya karar verirse ne tavsiye edersiniz?
Kızım Alya ne istiyorsa onu olmasını öneririm. Oyuncu olmak isterse desteklerim ama tabii ki emek vermediği hiçbir işi kendisine yakıştırmasını tercih etmem. Umarım o da bunu tercih etmez. Emek verdiği her alanda ebeveyn olarak onu destekleyeceğimizi, onun yanında olacağımızı hissettireceğimize inanıyorum.
CAN, CANA EMANET
Sosyal medya paylaşımlarınızda sokak canlarına ilginizi görmek mümkün. Sevimli dostlarımızın hayatınızdaki yeri nedir?
Çok güzel bir soru teşekkür ediyorum. “Can” dediğiniz için burada buluştuk. İşte ben meseleye oradan bakıyorum: Can. Bunun hayvanı, bitkisi, insanı yok. Can, cana emanettir. Canına sahip çıkmak istiyorsan, cana sahip çıkacaksın. Ben de kendimce şefkatli, sevgi dolu olmaya çalışıyorum. Elimden geldiğince yapabildiğim kadar beni sevenlere ve takip edenlere “Biz bütünüz, lütfen böyle bakalım” diye anlatmak istiyorum kendi gönlümü. Dediğim gibi can, cana emanet, herkes Allah’a emanet.