İthaf dergimizin ikinci sayısında “ışığı anlamak” isimli bir yazı yazarak ışığın fotoğrafta en önemli unsur olduğunu belirtmiş, ışığın fotoğrafa olan etkisini anlatmıştım. Bu konu okuyucularımızdan ilgi gördü ve konuyu daha da detaylandırmamı talep eden birçok mesaj aldım.
YAZI VE FOTOĞRAFLAR: SERHAN AKIN
Bu yazımda, yapay ışıklar vesilesi ile çeşitli konfigürasyonlarda çekim yaparak ışık kullanımı konusunu örnekleriyle size anlatacağım. Paraflaş ve flaş gibi yapay ışıklarınız yoksa üzülmeyin; bu anlattıklarımın birçoğunu doğal ışık kaynakları ile de uygulayabilirsiniz.
Bu fotoğraflarda paraflaş olarak adlandırılan yapay ışık kaynağını kullandım. Bu ışığın avantajı, güçlü ışık vermesinin yanı sıra üzerine oturttuğumuz ayaklar vesilesi ile istediğimiz açıda kullanabilmemiz. Doğal ışık kullandığımızda kontrol hiçbir zaman bizde değildir, günün saatlerini gözlemleyip ışık açılarını hesaplayıp ona göre çekim yapmamız gerekir. Bunun aksine yapay ışık kullanımda ışığın kontrolü tamamen fotoğrafçının elindedir. Yapay ışığı şekillendirmek ve yumuşatmak için 3×4 softbox, portre tası ve tas olarak adlandırılan 3 ayrı paraflaş aparatından faydalandım. Bu aparatların da fotoğrafa etkisini, paylaştığım karelerde gözlemleyebilirsiniz.
DİYAFRAMIN ÖNEMİ
lk olarak makinemizi ayarlamaktan başlayalım. Çekim, stüdyo ortamında yapıldığı için yapay ışıklarımızın dışında hiçbir ışığın fotoğrafa girmemesi gerekiyor. Bunu da enstantaneden ayarlayacağız. 1/160 gibi bir değer bunun yeterli olacaktır. Bu değere geldiğimizde ışıklar kapalıyken çekeceğimiz fotoğraf kapkaranlık çıkacaktır. Ondan sonra yine ISO’yu düşük bir değere almamız gerekiyor. Yüksek ISO hem fotoğrafa ortam ışığının girmesine sebep olacak hem de “noise” oluşturarak fotoğrafın görüntü kalitesini düşürecektir. Bu çekimde ISO’yu 80 olarak ayarladım ancak her makine bu ISO’ya düşmeyebilir. O durumda da makinenin izin verdiği en düşük ISO’yu ayarlayabilirsiniz. Üçüncü olarak diyaframı ayarlayacağız ve bu çok önemli bir ayardır çünkü yapay ışığın gücünü diyafram üzerinden kontrol edebiliriz. Diyafram ile yapay ışık, ters orantılıdır. Diyaframı açtığımız zaman yapay ışığın gücünü kısmamız ve diyaframı kıstığımız zaman ise yapay ışığın gücünü artırmamız gerekecektir. Yapay ışığı TTL modunda kullanırsak ışık, diyaframa göre otomatik ayarlanacaktır fakat ben bunu tercih ve tavsiye etmiyorum. Bir fotoğrafçı olarak doğa fotoğrafı, spor fotoğrafı, sokak fotoğrafı gibi anı yakalamanın çok önemli olduğu, zamana karşı yarışılan bir kare çekilmiyorsa bütün makine ayarlarının manuel olarak ayarlanmasından yanayım. Bu sebepten ışığımızın ayarını da manuele alıyoruz. Diyaframdan sonra paraflaşların gücünü de ayarlamak gerekiyor. Bunu da deneme yanılma yaparak zevkinize göre ayarlayabilirsiniz. Ben bu karelerin hepsinde net bir görüntü alabilmek ve siyah fon kullandığımdan objeyi arka plandan ayırabilmek gibi bir derdim olmadığı için diyaframı F 11’e ayarladım. Bu diyaframda kendi zevkime göre en iyi sonucu, ana ışığımı 8’e ayarladığımda gördüm.
EV, OFİS GİBİ ORTAMLARDA
PARAFLAŞSIZ ÇEKİM
Çektiğim tüm karelerde diyafram ve ana ışığımın ayarıyla bir daha hiç oynamadım ki karelerde kullandığımız ışık konfigürasyonlarının ve aparatlarının etkisi görülsün. Son olarak ise “white balance”ı 5500 Kelvin değerine manuel olarak ayarladım. Bu değer hem güneş ışığının hem de kullandığımız paraflaşların ışık sıcaklığı değeridir. Bu değeri 5500 Kelvin’den düşürdüğümüz zaman daha soğuk (mavi tonlarda), artırdığımız zaman ise daha sıcak (sarı tonlarda) bir renk elde ederiz. Bunu hangi değerde kullanacağımız tamamen kişisel zevke bağlıdır. Halihazırda bu konuya değinmişken bir tüyo da paylaşmak istiyorum. Ev, ofis gibi bir ortamda paraflaşsız çekim yaptığımızı varsayalım. Ortamı, florasan, LED gibi yapay ışık kaynakları anlatacaktır. Bu ışıkların bazıları soğuk bazıları da sıcak ışık verecektir ve fotoğramızda istediğimizin dışında mavi veya sarı tonlar baskın çıkacaktır. Mavi tonlar baskın çıkıyor ve bunu istemiyorsak Kelvin değerimizi yükseltip daha nötr bir ton elde edebiliriz. Bunun zıddı olarak sarı tonlar baskın çıkarsa da Kelvin değerini düşürebiliriz. Ben bununla uğraşmak istemiyorum derseniz de fotoğrafı otomatik “white balance” ayarında RAW olarak çekip Photoshop, Lightroom benzeri programlarda bu ayarı değiştirebilirsiniz. Fotoğraflarımızı ham olarak RAW formatında çekmek çok önemlidir, eğer JPG gibi formatta çekersek makine kendi yazılımında göre fotoğrafı işleyip bazı ayarlar yapacaktır ve bunlara sonradan yüzde 100 müdahele edilemez. RAW olarak çekilip işlenmemiş fotoğraf, eskilerin tabiriyle banyo edilmemiş fotoğrafa benzer. Fotoğraflarımızı her zaman RAW çekelim ki sonra zevkimize göre müdahale edebilelim.
ANA IŞIK (KEY LIGHT)
Bu hazırlıktan sonra fotoğraf çekmeye başlayabiliriz. Fotoğrafta ana ışık (keylight), dolgu ışığı (fill light) arka ışık (rim light) olarak üç ışık unsuru vardır. Ana ışık, adı üzerinde fotoğrafta başrolü oynayan ışıktır. Dolgu ışığını ise ikinci destek ışık olarak gölgeleri yumuşatmak ve tatlı ışık geçişleri için kullabiliriz. Bu ışığı kullandığımız zaman daha düşük bir ışık gücü kullanmamız gerekir. Dolayısıyla ışıklarımızı manuel ayar harici kullanmamamız gerekecektir. Arka ışık ise arkadan objeyi aydınlatarak objeyi arka plandan ayırmaya yarayan bir ışıktır. Örneğin, siyah bir objeyi, siyah arka plan ile çekiyorsak objeyi arka plandan iyi ayırmamız için bu ışık şart olacaktır. İnsan çektiğimizde ise saçına yansıtırsak güzel bir görüntü de oluşturacaktır.
SOFTBOX IŞIĞI İLE ÇEKİM
İlk karemizi tek bir ışık (Foto 1) ile çaprazdan 45 derece açı ile aydınlatarak softbox aparatı kullanarak çektim. Softbox, ışığı hem geniş bir alana yaymaya yarayan hem de tatlı bir şekilde yumuşatan çok faydalı bir aparattır. Moda, portre ve ürün çekimlerimde sıkça kullanılır. Bu karede tek ışık kullanıldığından yüzün sol tarafına sert bir gölge düştüğünü görüyoruz. Bu kompozisyonumuza göre istediğimiz bir öğe olabilir ve sıkça kullanılan bir aydınlatma tekniğidir.
DOLGU IŞIĞI
Eğer sert bir gölge oluşsun istemiyorsak o zaman devreye dolgu ışığını alıyoruz (Foto 2). Dolgu ışığını yine diğer çaprazdan 45 derece açıyla aydınlatarak ve aynı ebatta softbox kullaranak kullanıyoruz. Bu karede modelim eşit aydınlansın istemediğimden dolgu ışığının değerini iki stop aşağıya çektim. Bu aydınlatma metodu ile daha yumuşak bir gölge ve daha tatlı bir ışık geçişi oluştu.
ARKA IŞIK DESTEĞİ
Üçüncü karemde ise devreye arka ışık olarak bir ışık daha sokuyorum (Foto 3). Ana ışığım ve dolgu ışığımın ayarları ile hiçbir şekilde oynamadan, bu sefer portre tası yardımıyla ve ışığın ayaklarını yükselterek sağ arka çaprazdan modeli yukarıdan aydınlatacak şekilde hareket ediyorum. Bu ışık devreye girdiğinde modelin saçı güzel bir şekilde aydınlanmış ve arka planda daha iyi ayrışmış oluyor. Aynı zamanda gölgemiz daha da yumuşuyor. Bu kareden sonra portre tasının softboxtan farkını göstermek için bir kare daha çekiyorum (Portre tası adlı görsel). Bu karede de yine çaprazdan tek ışık kullandım. Dikdörtgen şeklindeki softbox’ın aksine portre tası yuvarlak bir yapıya sahip. Daha küçük bir alanı aydınlatıyor ve softbox’tan biraz daha sert bir ışığa sahip.
SERT IŞIK
Bu kadar yumuşak ışık kullanımından sonra artık sert bir ışığa geçmenin vakti geliyor. Bu karede üzerinde hiçbir yumuşatıcı olmayan normal bir tas kullanıyorum (Foto 4). Bu tas yardımıyla öğlen vakti sert bir ışık veren güneşe benzer bir etki elde edebiliyoruz.
DAHA DA SERT IŞIK İÇİN
Işığı modele yaklaştırırsak daha da sert bir ışık elde edebiliriz. Onu da bir sonraki karemizde görüyoruz (Foto 5). Bu karemde modeli karşı açıdan çekip tası modele yakın bir şekilde aşağıdan veriyorum. Aşağıdan ışığı verdiğimizde fotoğrafta gerilim ve korku hissinin arttığını görüyoruz. Ek olarak da sağ arka çaprazdan portre tası ile ışık vererek saçların aydınlanmasını ve arka plandan daha iyi ayrışmayı sağlıyorum.
PORTRE TASI İLE AYDINLATMA
Bir sonraki karede (Foto 6) karşıdan portre tası ile aydınlatmanın fotoğrafa etkisini görüyoruz. Bu ışıklandırmada boyutu nedeniyle softbox’ı kullanmam oldukça zor olduğundan portre tasını tercih ettim. Işık karşıdan geldiği için yüz eşit olarak aydınlanıyor ve herhangi bir gölge oluşmuyor. Bu tip portre fotoğraflarında herhangi bir ışık oyunu olmadığından dolayı benim en az tercih ettiğim ışıklandırma metodudur. Fotoğrafa vesikalık hissi veriyor bence sanatsal olarak çok bir değeri yok.
TERS IŞIK İLE FİNAL
Son olarak finali ters ışık ile yapmak istedim (Foto 8). Bu karede en iyi hissi siyah beyaz çekimin vereceğini düşündüğün için siyah beyaz çekimi tercih ettim. Fotoğrafta hem portre tası hem de normal tas vasıtası ile iki ayrı arka ışık kullandım. Bu tip karelerde çektiğimiz model veya objeden ziyade ışık, ana oyuncu oluyor dramatik bir görsel elde edilebiliyor.
Paraflaşlarımızı stüdyo haricinde dış ve kapalı mekanlarda da kullanabiliriz. Bu tip çekimlerde ortam ışığını da kullanacağımızdan ortam ışığı ve paraflaş ışığı dengesinin iyi kurulması gerekir. Öncelikle ISO ve enstantane vasıtası ile paraflaşlar kapalıyken çekim yapıp elde etmek istediğimiz aydınlığı yakaladıktan sonra paraflaşımızı ayarlayabiliriz.
TEŞEKKÜRLER
İşi modellik olmamasına rağmen bu fotoğraflarda bana modellik yapan Mehmet Badi’ye teşekkür ediyor ve yazımı sonlandırıyorum. Bir sonraki sayımızda görüşmek üzere.