Grafik tasarımcı ve ressam Aslı Aypak Şentürk, kendi resimlerinde kullanmayı çok sevdiği sulu boya efektini, kavramsal tanımlara da oturtup zihnimizde bir resim çiziyor. Sanatlar arası dönemlerin siyah beyaz keskinliğinde olamadığını belirtirken çağdaş sanatı bu renk paletinde şöyle vurguluyor: “Her an, her yerde yapılabilirliği, izleyiciye hızlı ve kolay ulaşması, geçmişte akla gelmeyecek malzemeleri kullanmasıyla hem sanatçıyı hem izleyiciyi özgürleştirdi, hayal gücünü zorladı.”
SÖYLEŞİ: DUYGU ÖZSÜPHANDAĞ YAYMAN
Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Grafik Tasarım Bölümü mezunu, grafik tasarımcı ve ressam Aslı Aypak Şentürk, çağdaş, güncel, modern sanatlar arasındaki ayrımı konuşarak başladığımız söyleşimizde bu kavramların ayırt edici yanlarına ışık tutmaya çalışıyor; bir yandan da, “Sanatlar arası dönemlerden bahsederken bu denli keskin ve net sınırlar çizmek mümkün olamıyor. Bir sulu boya geçişi gibi…” benzetmesi yapıyor. İstanbul’da Hüsrev Kethüda Hamamı’nda katıldığı Splendid, İzmir’de Sade Urla’da Işıl Oluçoğlu ile açtığı RenkAhenk sergilerindeki resimlerinde ve sergi hazırlığı yaptığı “Deli Deli Kadınlar” serisinde kullanmayı çok sevdiği sulu boya efektiyle zihnimizde, kavramlara dair bir resim çiziyor.
Şentürk’ün anlatımıyla, modern sanatta belirgin olan yön, kendinden öncesinin yöntemlerini alıp yeni yöntemlerle sürdürmek iken çağdaş sanatta, içinde bulunduğu sosyokültürel boyut ve mekanlara, zamanlara sıkışmadan geniş izleyici kitlesine hızlıca ulaşmak öne çıkıyor. Malzeme zenginliği de getiren çağdaş sanatın hem sanatçıyı hem izleyiciyi özgürleştirdiğini, hayal gücünü zorladığını anlatıyor. Çağdaş sanat, çağımızı anlamak için bir rehber mi? Yaşadığımız çağın, eleştirel düşünce biçimlerini bile sorguladığını vurgulayan Şentürk, “Çağdaş sanat; popüler kültür, sanat, zanaat arasındaki tartışmayı ortadan kaldırdı” diyor.
“SİYAH-BEYAZ BİR KESKİNLİK YOK”
Çağdaş sanat nedir, güncel sanat nedir? Bu kavramlar birbirinin yerine kullanılıyor ancak ayrışan yanları da var mıdır?
Çağdaş sanat, Modernist Dönem’in son bulduğu varsayılan ‘60’lı veya ‘70’li yıllardan günümüze kadar gelmiş ve kısıtlayıcı bir akım veya üslup özellikleri olmayan, içinde bulunduğu zamanın toplum bilincinin bileşkesi olan, ismini aldığı çağdaşlıktan hayli nasibini aldığı varsayılan sanat biçimleridir. Sözünü ettiğim toplum bilincini; küreselleşme ile algı, düşünüş, davranış, çevre bilinci ve önceki nesillerden miras aldıklarıyla zamanın ruhuna uygun eklemlemeler diye örnekleyebiliriz. Güncel sanat ise; değişime hızla adapte olan sanatçının yaşadığı etkileşime göre evrimleşerek kendini ifade etme biçimidir. Karışmaya çok müsait, bir o kadar da iç içedir ama bir noktada ayrışır.
Bir eseri “çağdaş” yapan özellikler nelerdir?
Çağdaş sanat aslında birçok sanat akımını içinde barındıran ancak etkilendiği ya da unsurlarını taşıdığı sanatsal öğeleri bir zaman dilimi ve estetik yaklaşımlar ile kısıtlamayan özelliktedir. Günümüzde üretilen bir eseri çağdaş sanat yapan dönemi mi yoksa sanata dair düşünme biçimlerimizdeki değişim mi? Belki her ikisi de. Ama günümüzde bir sanatçının yaratımlarıyla da çağdaş kavramına gönderme yaptığını düşünüyorum.
Modern sanatla ayrışan yanı nedir?
Sanatlar arası dönemlerden bahsederken bu denli keskin ve net sınırlar çizmek mümkün olamıyor. Her biri, birbirinin zeminini hazırlıyor, içine giriyor, rengini bulaştırıyor, etkiliyor. Belki yıllar sonra geriye dönüp bakıldığında ayrışan yanları daha net görülebilir bir hal alır. Ancak içindeyken, mikro bir bakış açısıyla bakarken bunu algılayabilmek çok kolay değil. Siyah ve beyaz kadar sert değil bu ayrışım. Bir sulu boya geçişi gibi tarif etmek yanlış olmaz sanırım. Modern sanat, geçmiş yöntemleri göz ardı etmeden yeni yöntemler ile yepyeni bir anlayışla var etmeye çalışırken çağdaş sanat ise var olduğu toplumun ve çevre bilincinin çokça baskın görüldüğü bir anlayışla daha pervasızca ortaya çıkabiliyor. İkisi arasında uygulanan metotlar, kullanılan araç gereçler ve yaklaşımsal farklılıklar bulunmakta.
“HAYAL GÜCÜNÜ ZORLAYARAK FARKINDALIK YARATTI”
Tarihsel süreçte neden “çağdaş sanat” tanımlamasına ihtiyaç duyulmuş?
Çağdaş sanatın birtakım sosyolojik ve sosyokültürel değişimlerin sonucu olduğunu yadsıyamayız. Globalleşmeyle sanatın bir sermaye olarak görülmesine karşı çıkan anlayışla, sadece sanat galerileri ve müzelerle kısıtlı kalması yerine; her an, her yerde yapılabilirliği ve daha geniş izleyici kitlesine çok daha hızlı, kolayca ulaşabilir olmasıyla tanımlayabiliriz. Yanı sıra sanatçının eserini yaparken çok farklı malzemeleri kullanması izleyenler üzerinde şaşırtıcı etki yaratırken aynı türden malzemelerin geçmişte sanat için düşünülmesi bile mümkün değildi. Hem sanatçıyı hem de izleyiciyi özgürleştiren, esnek düşünce biçimleri yaratan, eleştiren, yaratıcılığı ve hayal gücünü zorlayan özellikleriyle farkındalık sağladığını düşünüyorum.
Çağdaş sanat eserlerinde insana, dünyaya, doğaya dair sorunları içeren fikirlerin, felsefenin daha ön planda olduğunu görüyoruz. Çağdaş eserler, yaşadığımız çağı anlamak için fikirleriyle bize ışık tutan sanat eserleri midir?
Tarih boyunca neyin sanat olarak adlandırılacağına dair fikirler sürekli değişmiş, bu geniş anlama zamanla değişik kısıtlamalar getirilmiş, yeni tanımlar yaratılmıştır. Çağdaş sanat bu bakımdan popüler kültür, sanat, zanaat arasındaki tartışmayı ortadan kaldırmış gibi duruyor bana kalırsa. Çünkü yaşadığımız çağ, tüm eleştirel düşünce biçimlerini dahi sorguluyor, her anlamda yaratımı eşsizleştiriyor. Sanatı yorumlayanın ötesinde de bambaşka bir aydınlanmaya sebep oluyor.
Çağdaş sanatı herkes anlayabilir mi? Bazı eserler, işler anlaşılmak konusunda tartışmalara yol açıyor.
Sanatın toplumla ilişkisiyle toplumun sanatla ilişkisi, sanat sosyolojisiyle ilgili bir konu. Üretim kısmının bireysel gibi düşünüldüğü fakat toplumsal düzeyde açıklanabilecek doğrusal bir evrim sürecine sahip olmayan, çok etkileşimli bir olgudur sanat. Dolayısıyla her eser, sanatçının yorumu dışında algılanabilir. Hatta çoğu zaman anlamlandırılamayarak özellikle Türkiye’de toplum tarafından onaylanmayabilir veya farklı görülen özellikleri itibarıyla ayrımcılık ve dışlanmaya maruz kalarak görmezden gelinebilir.
Kendi eserlerinizdeki çağdaş sanat izlerini nasıl tarif edersiniz?
Temel sanat eğitimi alıp da literatürden etkilenmemiş olmak mümkün değil. Bu meşakkatli eğitim süreci biraz akademik ve idealist bir bakış açısı yaratıyor, uzun süre de bunu üzerinden atamıyorsun. Ancak bir noktadan sonra demlenmeye yüz tutmuş ve çizmekle ilgili kaygılarından bir nebze de olsa arınıyorsun. Bu bakış açısı ile oluşturduğun her şey, yaratım sürecini özgürleştiriyor ve işlerini özgün kılıyor diye düşünüyorum. Ben de son yıllarda yaptığım işlerim için bunu söyleyebilirim. Malzeme kullanımı konusunda asla kendimi kısıtlamıyorum; alçıdan kumaşa, taştan çamura, gazete kupürüne kadar her neyse derdim ifade etme konusunda çok daha rahat hissediyorum. Seçtiğim konular, illaki yaşadığım konjonktürle ilgili. Belki o yüzden “Deli Deli Kadınlar” adlı bir seri çalışıyorum ve hızla bunu kişisel bir sergi haline dönüştürmeyi planlıyorum. Çünkü bu konu, ülkemizde ciddi bir dert. Bir kadın çizer olarak bu konuyu ele almam, tamamen çağdaş sanata örnek olabilir. Kadın kimliğiyle var olmak çok sancılı bir durumken günümüz koşullarında teknolojinin bu denli yoğun kullanıldığı bu zamanlarda her gün onlarca korkunç habere maruz kalmak benim için çok büyük bir problem haline dönüştü.