Eylül ayı İstanbul’da yepyeni sergilerin kentlilerle buluştuğu, kültür-sanat alanın renklendiği, serinleyen havanın tam da bu renklerle ısındığı bir dönemi ifade ediyor. Bu tatlı sonbahar günlerinde sanatseverleri en çok ısıtan renk ise Japon sanatçı Chiharu Shiota’nın İstanbul Modern’deki sergisinin parlak ve derin kırmızısı olabilir.
YAZI: DR. NESLİHAN UÇAR KARTOĞLU
Önümüzdeki Nisan ayına dek sürmesi planlanan “Dünyalar Arasında” sergisi kentin sanat gündemine katkılarının ötesinde hem müzenin kimliği hem de Japonya ve Türkiye diplomatik ilişkileri çerçevesinde özel bir önem taşıyor. Öyle ki bu günlerde kuruluşunun 20. yılını kutlayan İstanbul Modern, iki ülke arasındaki diplomasi geçmişinde değerli bir eşik noktasını ifade eden “100. Yılı” da bu özel sergiyle kutlayarak onurlandırıyor. Japan Foundation ortaklığı, Japonya Büyükelçiliği ile Japonya İstanbul Başkonsolosluğu iş birliği ve Arnica’nın desteğiyle gerçekleşen “Dünyalar Arasında”, aynı zamanda Shiota’nın Türkiye’deki ilk müze sergisi olma özelliğini taşıyor.
Müze Şef Küratörü Öykü Özsoy Sağnak ve Asistan Küratör Yazın Öztürk tarafından yönetilen sergi, Chiharu Shiota’nın kişisel ve mesleki deneyimlerinden damıtarak kendisiyle özdeşleşen, olduğu yerde adeta imzası gibi yükselen enstalasyon çalışmalarının özel bir örneğini sunuyor.

GÖÇ, HAFIZA, KOLEKTİF BELLEK VE VARLIK-YOKLUK
Sanatçı, müzede tamamen kendisine ayrılan mekana özel olacak şekilde tasarladığı büyük yerleştirmesinde göç, hafıza, kollektif bellek ve varlık-yokluk kavramlarını incelikle işliyor. İstanbul’un bir durak noktası olma özelliğiyle de bağ kuran sanatçı, farklı kültürlerin ve kimliklerin hatıralarının havasını, suyunu, kokusunu zenginleştirdiği bu kozmopolit şehre bir iz bırakıyor.
Sergi alanında Shiota’nın yerleştirmesine açılan kapılar, izleyiciyi kendi içinde naif bir düzen taşıyan ancak kaotik atmosferiyle karmaşık, kıpkırmızı ve derin bir evrene davet ediyor. Birbirini kesen kırmızı ipliklerle tüm alanı saran yerleştirmenin içindeki boşluklar bir akış oluşturuyor; izleyici bu akışı takip ederek yapıtı deneyimlerken onun bir parçası haline geliyor.
Shiota’nın, kanımca bir deneyimleme alanı olarak yarattığı bu yapıtın detayları, bireyle zamandan ve mekandan bağımsız bağlar kurarken onu bu alanın öznesi haline getiriyor. Çünkü sanatçının halihazırda paylaştığı bu dev yerleştirmenin anlatısı bir bakıma insana ait. Kahramanı da izleyicinin ta kendisi oluyor. Shiota, bireyin hikayesini adeta ona, onunla anlatıyor.
BAVULLAR VE NİCE İNSAN HİKAYESİ ESERİN RUHUNA ORTAK OLUYOR
Dev bir kırmızı iplik örüntüsüyle sarılan bu alanda bazısı kapalı bazısı açık bazısı dik bazısı ise yatay biçimde duran onlarca eski bavul bulunuyor. 2011 yılından itibaren bavulları sanat pratiğine dahil etmeye başlamış olan sanatçı, bu nesneleri ipliği büyük ölçekli olan bir yerleştirmede, ilk defa, bu eserle kullanıyor. Böylece Shiota’nın bit pazarlarından topladığı bu bavullar, yolculuklarına eşlik ettiği nice insanın hikayesiyle bu eserin ruhuna ortak oluyor.
Sanatçının, bavulları tam da bu mekana özgü yerleştirmede kullanmasının temel nedeni, müze binasının senelerdir kente hizmet eden tarihi bir limanda konumlanması. İstanbul Modern de kurulduğu günden bu yana kıyısına yerleşen dev yolcu gemilerini karşılayarak nice yol hikayesinin bir hatırası oluyor. Kente müzeyi karşılayarak gelen ve en son müze ile vedalaşarak kentten ayrılan gemilerin farklı milletlerden ve kültürlerden harmanlanan yoğun kalabalıkları, bir bakıma bu bavullardaki hatıraları ve hikayeleri temsil ediyor. Shiota bu bavulları iplik örüntülerinin arasında birbirlerine değmeyecek şekilde bir arada kullandığı gibi bazen tek başına da kullanıyor. Her birinin farklı hali ise ziyaretçilere bambaşka hikayelere sahip, ortak yönleri göç olan kimseleri anımsatıyor.
Kırmızı ipliklerin mekanın tabanından tavanına doğru inişli çıkışlı karmaşık örgüsü ve bavulları saran geniş ve ağımsı varlığı, dinamik bir yoğunlukla alanı kucaklıyor. Bu dinamik yapı hem Boğaz’ın yolculuklara ev sahibi olan akışkan kimliğini, dalgalarını, soğukluğunu, sıcaklığını ve değişkenliğini hem de dünya üzerindeki farklı seyahat ve göç rotalarını simgeliyor. Kırmızı iplikler bedenleri saran kan damarları gibi nice insanın dünyayı saran devingen, hızlı ve tekrarlanan yoğun hareketliliğini ve bu hareketliliğin dünyaya canlılık pompalayan yaşamsallığını aktarıyor. Söz konusu bavullar geçmişten, bugünden ve gelecekten herkese ait olabilir. “Hakikat” ise tam da bu eserin anlattığı gibi göçün ve yer değiştirmenin zamansız akışkanlığı ve dünyanın yaşamsal döngüsündeki hayati ve akışkan varlığı olarak tezahür ediyor. Eser aslında kolektif bir eylemin anlatılarla ince ince işlenmiş bir görseli olarak bedenleniyor. Bu beden, kolektif bir ruhtan besleniyor ve adeta dünyanın kan pompalayan kalbi gibi güçlü bir temsil ifadesi oluyor.
Kırmızı iplikler ve bavullardan oluşan bu dev yerleştirme, aynı zamanda bireyin hafızasıyla beraber kentlerin, kentler arasındaki kara veya deniz fark etmeksizin tüm yolların, yolculukların ve konaklama yerlerinin de hatıralarını, özde kolektif belleğini sembolize ediyor.

RESMİN İKİ BOYUTLULUĞUNU AŞMA SÜRECİ
Sanatçı Chiharu Shiota’nın iplerle sanat yapıtı üretmesinin ardındaki hikaye ise bir sanatçının yaşam deneyimleriyle nasıl evrildiğini, kişisel yaşamıyla sanat pratikleri arasında nasıl güçlü ve yaşamsal bağlar kurduğunu anlatıyor. Kyoto Seika Üniversitesinde resim eğitimi alan sanatçı, resim yapmanın tuval üzerindeki sınırlayıcılığını aşma ihtiyacıyla farklı uygulamaları ve eğilimleri keşfetmek üzere 1997 yılında Berlin’e taşınıyor. Burada Marina Abramoviç ile yolları kesişiyor, hatta ondan eğitim de alıyor. Farklı sanat eğilimlerini ve yöntemlerini tanıma fırsatı bulduğu Berlin’de performans ve yerleştirme pratikleri, sanatçının, resmin iki boyutluluğunu aşma sürecine yardımcı oluyor; önce kendi bedenini yapıtlarının bir parçası haline getiriyor, daha sonra tuvaldeki çizgileri, iplerle mekana akmaya, çoğalmaya ve dağılmaya başlıyor. Sanatçı artık mekanlar içinde farklı uzamlar yaratıyor, böylece kendini ifade bağlamında özgür kılıyor.

ÜÇ FARKLI RENK İP KULLANIYOR SİYAH, BEYAZ VE KIRMIZI
Shiota’nın ipliklerle yaptığı yerleştirmelerinde göç kavramı tekrar tekrar işlediği bir konu. Bu çerçevedeki en önemli eserlerinden biri ise 56. Venedik Bienali’nde (2015) Japonya Pavyonu için dünyanın farklı yerlerinden topladığı anahtarların eski teknelerin üstünden kırmızı ipliklerle asılarak örüldüğü mekansal yapıtıdır.
Shiota yerleştirmelerinde genellikle yaşamı, deneyimleri ve duyguları ile bağlantılı üç farklı renk ip kullanıyor: Siyah, beyaz ve kırmızı. İlk dönem yerleştirmelerinde kullandığı siyah ip, varoluşun ve kozmosun derinliğiyle ve 2005 yılında yakalandığı, daha sonra da nüksederek yaşamını zorlaştıran hastalığıyla ilişkili. Önemli sağlık problemleri yaşadığı bu dönemlerde ölümün bir son olmadığı idrakine erişen sanatçı, siyah iplik örüntülerini örneğin 2008 yılında bembeyaz hastane yataklarıyla, 2017 yılında ise farklı dillerde İncil sayfalarıyla birleştirerek mekansal yerleştirmelerde kullanıyor.
Sanatçının kullandığı bir diğer ip rengi olan beyaz ise kendisi için saflığı, sonsuzluğu ve umudu sembolize ediyor.
Örneğin, 2019 yılında yaptığı “Beyond Memory” isimli eserinde gökyüzü ile yeryüzü arasında bir bağ yaratırcasına yerleştirdiği beyaz iplik örüntülerini beyaz kağıtlarla birleştirerek çalışıyor. Beyazın egemen olduğu bu yerleştirmeler söz konusu çalışmada olduğu gibi kozmosun saf sonsuzluk enerjisini alanlara taşıyor.
Sanatçının sıklıkla kullandığı kırmızı renk ise ip örüntülerine farklı anlamlar yüklüyor. Bunlardan kanımca en önemlisi damarlarımızdaki kanı temsil etmesi. İnsan anatomisindeki kılcal damarlara benzer şekilde alanları saran kırmızı ipler metaforik olarak “Dünyalar Arasında” sergisinde olduğu gibi akışı ve yaşamın canlılığını sembolize ediyor. Öte yandan kırmızı rengin çarpıcı mizacı, sadece akışla bedendeki ve yaşamdaki varlık olgusunu değil, bireyin duygularını ve tıpkı damarlarda dolaşan kan gibi hatıralarının aktarımını da güçlü cümlelerle anlatıyor. Sanatçının deyimiyle iplikler insanların hafızasını birbirine bağlıyor.
Shiota’nın İstanbul Modern’in denize yaslanmış duvarları arasında inşa ettiği muhteşem yerleştirmesinin yer aldığı sergi alanının kapısının etrafında ve duvarın dış yüzeyinde sağa doğru uzanan ipler de ayrıca dikkat çekiyor. Mekandan taşmışçasına duvara yayılan kırmızı iplerin birbirini keserek genişleyen akışı, bembeyaz yüzeyde bir harita gibi. Öyle ki bu görüntüler de içeride yer alan bavulların sahiplerinin geldiği yerleri, vardıkları noktaları ve geçiş yollarını temsil ediyor.

SANATÇININ SERGİDEKİ BİR BAŞKA ESERİ: SONSUZ HAT
“Dünyalar Arasında” sergisinde, sanatçının bir başka eseri daha izleyiciyle buluşuyor. Bu sergi için ürettiği “Sonsuz Hat” isimli tuval çalışmasında da fırça izlerinin yerini kırmızı ipler alıyor. Bazı yerlerde yoğunlaşan bazı yerlerde seyrekleşen bu ipler, adeta içerideki eserin bir izdüşümü gibi görünüyor. Sanatçı iplerle beyaz kanvasın üzerinde lekeler yaratıyor. Kırmızı ipliklerin tuvalin yüzeyine yansıyan gölgeleriyle yaratığı üç boyutlu görüntüyse eserin gün ışığıyla da değişebilmesine olanak tanıyor.
Shiota, resme verdiği aradan sonra 2010 yılında tekrar tuvallerle çalışmaya başlamış. Ancak tuvalde de ipliği kullanmış. Böylece kendi ifadesiyle tuval üzerinde yavaş yavaş bir evrene genişleyen sınırsız alanlar yaratıyor. Artık gözleriyle takip edemediğinde eserin tamamlandığını hissettiğini ve ipliklerden oluşan ağın, tuvalin yüzeyine bir deri gibi yayıldığını ifade ediyor. Üç adet tuvalle triptik bir şekilde tasarlanan çalışmada kullanılan malzeme iplik olmasına rağmen tuvaller arasındaki devamlılık ve bütünlük hissi eserin en dikkat çekici yönlerinden biri oluyor.
“Sonsuz Hat” isimli eser sanatçının resim sanatının kısıtlayıcı alanından uzaklaşmak amacıyla çıktığı yolculukta bilgi birikiminden ve deneyimlerinden damıtarak ortaya çıkardığı tekniğini sadece boşlukta değil, yine resim sanatının bir parçası olan tuval üzerinde de ustalıkla uyguladığını gösteriyor. Belleğin naif ve hassas doğasını ifade eden bu eser, Shiota’nın sanatçı kimliğine dair izleyicide derin izler bırakıyor. Sanatçının ipliği tekniğinin ana aracı yapması ise kendi cümlelerinde şöyle geçiyor:
“Ressam olmak istiyordum ama sanat okulunun ikinci yarısında kendimi sıkışmış hissettim. Tuval üzerine resim yaptığımda hep başkasının çalışması gibi görünüyordu. Bu tarz resim yapmayı zaten biliyordum, farklı bir şey yaratmak istedim. Kendi malzememi bulmak istedim. İpliği, kalem çizgisinin bir uzantısı olarak kullanmaya başladım. Yerleştirmeler üç boyutlu tablolar gibidir.”
Chiharu Shiota’nın “Dünyalar Arasında” isimli sergisi özellikle alana özel yerleştirmesi ile oldukça güçlü cümleler kuruyor. Eser, zamandan bağımsız bir biçimde, bireyin maddi ve manevi göç pratiğini, sürekli bir yerlere varmaya telaşlı ya da hevesli kendi damarlarındaki kan gibi akışkan halini, hatıralarını, duraklarını kıpkırmızı, karmaşık ama düzenli bir evren içinde sunuyor. Bavul gibi çok temel bir sembolle bireyin tüm bu akış içinde “var olma” ve “anılar veya izler bırakarak yok olma” halinin de duyumsandığı bu yapıtta, sanatçı, yaratıcı bir zihin olarak izleyiciyi akışın kalbine yerleştiriyor.