Atina Ulusal Bahçesi, artırılmış gerçeklik teknolojisinin olanaklarından faydalanarak gerçekleştirilen “Seeing the Invisible” sergisine ev sahipliği yapan farklı coğrafyalardaki 10 parktan biri… Birçok insan “aslında orada olmayan” eserleri 8 ülkede aynı anda izleyebiliyor. Ancak her deneyim bahçeye ve sanat eserinin bağlamına göre büyük ölçüde farklılık gösteriyor. Yani bu parklarda dolaşırken isterseniz görünmezi görebiliyorsunuz.
Sokakların portakal çiçeği koktuğu bir ilkbahar günü Atina’nın Ulusal Bahçesi’ne adım attığımda çok heyecan verici bir sergiyle karşılaşacağımdan hiç haberim yoktu.
“Seeing the Invisible” (Görünmezi Görmek), Kudüs Botanik Bahçeleri tarafından, Outset Çağdaş Sanat Fonu ile ortaklaşa ve Kudüs Vakfı’nın desteğiyle Ekim 2021’de başlatılan Eylül 2023’e dek sürecek, dünya çapındaki botanik bahçeleri ile iş birliği içinde geliştirilen ilk artırılmış gerçeklik sergisi.
Eserler, Ulusal Bahçe’nin patikalarında ve onun simgesel noktalarında bu proje için geliştirilen “Seeing the Invisible” mobil uygulaması üzerinden izlenebiliyordu. O yüzden ilk iş telefonuma uygulamayı indirdim, sonra uygulamanın GPS haritasını kullanarak önerilen rotayı takip etmeye başladım. Uygulama, sergilenen bir esere yaklaştığımda telefonumla tarama yapabileceğim konusunda beni bilgilendirmeye başladı.
Bulunduğum fiziksel ortam aynı kalıyor ancak artırılmış gerçeklik aracılığıyla sanat eserlerini, önceden projelendirildikleri noktalarda görüntüleyebiliyordum. Üstelik uygulama üzerinden eserlerin fotoğraflarını da çekebiliyordum. O kadar heyecanlandım ki aynı fotoğrafı onlarca kez çektiğim oldu. Artırılmış gerçeklik bu demek değildi tabii!
ARTIRILMIŞ GERÇEKLİK TEKNOLOJİSİ SAYESİNDE
Telefonumun şarjı bitene kadar gezip her şeyi görüp heyecanımı dindirdikten sonra sergiyle ilgili yaptığım araştırmalardan edindiğim bilgiler ise şöyle:
Seeing the Invisible, Tal Michael Haring ile Hadas Maor’un birlikte küratörlüğünü üstlendiği ve sanatçıların çok farklı iklimlerde aynı enstalasyonları yaratmalarına izin vermek için AR (artırılmış gerçeklik) teknolojisindeki gelişmelerden yararlanarak geliştirdikleri bir sergi.
Sergi ayrıca Avrupa sömürgeciliği sırasında moda olan ve genellikle dünyanın başka yerlerinden nakledilen biyomların mikro kozmoslarına ev sahipliği yapan –bunun da onları kendi içlerinde uluslar ötesi varlıklar haline getirdiği- botanik bahçelerinin de başlı başına ne kadar büyüleyici birer konu olduklarına dikkat çekiyor.
ÇIKIŞ NOKTASI “DOĞAYA DÖNÜŞ”
Bu serginin fikrinin çıkış noktası, geçen yıl Kudüs Botanik Bahçeleri’nde düzenlenen, küratörlüğünü Hadas Maor’un yaptığı “Doğaya Dönüş” adlı bir heykel sergisi olmuş. Organizatörler, çalışmayı açık havada sunmanın ve sergilenen sanat ile çevresi arasında arabuluculuk yapmanın yeni yollarını keşfetmeye devam etme başarısından ilham almışlar. Maor, yeni projenin zamanında, giderek karmaşıklaşan bir ilişkiye odaklandığını söylüyor ve “Fiziksel ve dijital arasındaki bu gerilim üzerine yaratıldı, o zamanlar belki de ‘phygital’ olarak adlandırdığımız şey aslında” diye ekliyor.
Sergilenen eserler her mekanda aynı olurken farklı mekanlarda ve iklimlerde sergileneceği için sergi deneyimi de farklı oluyor haliyle. Bu sergi ile ilgili olağanüstü olan şey, birçok insanın eserleri dünyanın farklı ülkelerinde aynı anda izleyebilmesi ancak deneyimin bahçeye ve sanat eserinin bağlamına göre büyük ölçüde farklılık göstermesi.
Parçalar, çevrelerini geliştirmek ve tamamlamak için yaratılmış ve düzenlenmiş. Tal Michael Haring bir röportajda, “Varlığınıza tepki veren onu keşfetmenize izin veren ve sizi onun içinde katılımcı olmaya davet eden bir sanat eserine sahip olabilmek, bizim için ortam seçiminin de bir parçası” diyor.
Haring ayrıca “Pandemiden çıkışta açık hava deneyimlerinin ve doğanın hayatımızda yeni bir anlam, önem kazandığı bir dönemde, bu sergi, insanların sanat ve doğayla eş zamanlı ilişki kurması için taze bir yol gösteriyor” diye de belirtiyor.
BOTANİK BAHÇELERİ
Sergi, dünyanın dört bir yanındaki 10 bahçede aynı anda açılmış ve izleniyor. Katılımcı bahçelerin hepsi aynı sergiyi sunuyor ancak işler her bahçenin benzersiz çevresine ve bağlamına göre genişletildiğinden, sergi her mekanın arka planında farklı deneyimleniyor ve bir bütün olarak serginin farklı yinelemeleri üzerine inşa ediliyor. İşte o bahçeler:
• Atina Ulusal Bahçesi (Yunanistan),
• Adelaide Botanik Bahçesi (Avustralya),
• Eden Project (İngiltere),
• Gardens by the Bay (Singapur),
• Kudüs Botanik Bahçeleri (İsrail),
• Marie Selby Botanik Bahçeleri, Tarihi Spanish Point Kampüsü, Florida (ABD),
• Massachusetts Horticultural Society’s Garden at Elm Bank (ABD),
• MOCA, Toronto Çağdaş Sanat Müzesi (Kanada),
• Texas Üniversitesi, Austin Lady Bird Johnson Wildflower Center (ABD),
• Walter Sisulu Ulusal Botanik Bahçesi (Güney Afrika).
13 AYRI ÇALIŞMA
Tüm bahçeler ünlü uluslararası sanatçıların 13 artırılmış gerçeklik çalışmasına ev sahipliği yapıyor. Bahçelerdeki sergilerde Ai Weiwei (Çin), Refik Anadol (Türkiye), El Anatsui (Gana), Ori Gerscht (İsrail/İngiltere), Isaac Julien CBE RA (İngiltere), Mohammed Kazem (BAE), Sigalit Landau (İsrail), Daito Manabe (Japonya), Sarah Meyohas (ABD), Loukia Alavanau (Yunanistan), Mel O’Callaghan (Avustralya), Jakob Kudsk Steensen (Danimarka), Pamela Rosenkranz (İsviçre) ve Timur Si-Qin (A.B.D) eserleri ile yer alıyor.
Sadece Yunanistan’daki sergi için, Yunan sanatçı Lukia Alavanou, “Nea Zoi” (Yeni Hayat) adlı yeni bir eser yaratmış ve Ulusal Bahçe’yi 14 sergi içeren tek bahçe yapmış.
Yolunuz nerelere düşer bilmem ama çok yakınımızda bu ilginç sergiyi deneyimleme fırsatınız var. Üstelik Atina Ulusal Bahçesi’nde vakit geçirmek ve yeşil alanların bir şehre nasıl nefes aldırdığının önemini yaşayarak görmek ayrıca harika…
ATİNA’NIN MERKEZİNDE BİR VAHA
Atina’daki Ulusal Bahçe, 19. yüzyıl peyzaj mimarisinin (İngiliz tarzı) mükemmel bir örneği. Kraliçe Amalia’nın en başarılı eseri olarak kabul ediliyor ve ülkedeki en önemli tarihi bahçe. Yaradılışı, modern Yunan devletinin kurulması ve Atina şehrinin modern bir Avrupa başkentine dönüşmesi ile doğrudan bağlantılı olan bahçe, başlangıçta Yunan Parlamentosu’nun şu anki binası olan Kraliyet Sarayı’nın bahçesi olarak oluşturulmuş. İnşaatı 1839’da başlamış, 1923’te Ulusal Bahçe (Halk Bahçesi) ilan edilmiş. 2011 yılında da Kültür Bakanlığı’nın ilgili kararı ile resmi olarak tarihi sit alanı kabul edilen bahçenin temel şekli ve özellikleri zamanla değişmemiş. Bu bahçe; doğal manzara hissi, karmaşık dolambaçlı yolları, bitki grupları, yoğun su varlığı, küçük yatakları, çim alanları ve günümüze kadar gelen tarihi plantasyonları ile Atina’nın merkezinde bir vaha yaratıyor.