Afyonkarahisar’ın konservatuvara giden ilk öğrencisi, aynı zamanda 21 yıldan bu yana kentte düzenlenen caz ve klasik müzik festivallerinin de mimarı… Müziğe ve sanata olan tutkusunu bir kentin kaderini değiştirmek için harekete geçiren Hüseyin Başkadem, “Geçmiş zaman olur ki” diyerek geçen yılları anlattı.
YAZI: HALİME SÜREK KAHVECİ
Klasik müzik ve caz festivali, sadece büyük şehirlerin harcı mıdır? Değil elbet… Afyonkarahisar’da 21 yıldır düzenlenen Caz Festivali ile 20. yaşını kutlayan Klasik Müzik Festivali, bu soruya verilebilecek en güzel cevap. Tek bir kişinin isteği, azmi ve başarma tutkusu ile fitili ateşlenen bu festivaller, bugün uluslararası düzeyde bilinen organizasyonlar arasında. Festivallerin Genel Sanat Yönetmeni olan Hüseyin Başkadem ile yola çıktığı ilk günden bugüne olanı biteni konuştuk. “Geçmiş zaman olur ki!” diye söze başlasak da onun gözü gelecekte…
Temmuz ayı ülkemizin her kentinde sıcak geçti. Ama Afyonkarahisar, müzik rüzgarıyla serinledi. Pandemi koşullarına uygun bir şekilde, caz ve klasik müziğin en güzel örneklerinin verildiği bu festivallerin hemen ertesinde haberleştik Başkadem ile. Kentin en köklü ailelerinden gelen Başkadem’in büyük büyük dedesi Cumhuriyet döneminin ilk belediye başkanı olmuş Afyonkarahisar’da. “Baba tarafım da kentin ilk vakfını kuran aile. Adını aldığım Hüseyin dedem, çok maharetli bir taş ustasıymış. Ankara Tren Garı’ndaki mermerden duvar panosu kırılınca dedeme tamir ettirmişler. İşini sanat derecesinde yaparmış” diye anlatıyor.
Çocukluğunun bir kısmında başka kentlerde yaşaması onun kültürel olarak zenginleşmesine de katkı sağlamış. Yine de bu kültürel yansımanın aile birikimiyle ilgili olduğunu vurguluyor. Sanata ilgisi aklına konservatuar eğitimini düşürünce kendi kendine çalışmış, sınava girmiş ve İTÜ Devlet Konservatuvarı Temel Bilimler Bölümüne girmiş, 1988 yılında. “Afyon’da konservatuvar kavramı yoktu. Arkadaşım Mehmet Günkaya ile biz Afyon’dan konservatuvara giden ilk kişileriz” diyor, o günlere dönerek ve devam ediyor: “Çok özel hocalarla çalıştık. Türk müziğinin yaşayan efsaneleri sayılan Selahattin İçli’den Tülin Korman’a, Cevdet Çağla’ya kadar çok değerli isimlerden öğrendim müziğimizi. Batı müziğinden armoni hocamız Demirhan Altuğ idi. Cemal Reşit Rey’in şef yardımcılığını yapmış birisi. Afyon’da zorlandığım kültürel ortamdan çıkıp Teknik Üniversiteye geldiğimde havuza düşmüş gibiydim. Çok etkilendim. 1992’de mezun oldum konservatuvardan.”
Festival 21 yıldır ne olursa olsun sosyolojik anlamda farklı kesimlerden birçok insanın kafasındaki duvarları yıktı, bir araya getirdi, toplumsal anlamda halkın içinde oldu bu bir araya geliş. Halk, hep destekledi, festivalin yanında durdu.
Hem hocalarını iyi dinleyerek hem de varını yoğunu neredeyse müzik kitaplarına yatırarak geçirdiği okul yıllarının önemli bir ayrıntısı da hafta sonları Afyonkarahisar’da özel dersler vermesi. “Afyon, kapalı bir şehirdi. Okuduğum kitaplar, sanatla Afyon’un değişebileceği fikrini oluşturdu bende. Bunun için de özel ders vermeye başladım. Daha çok çocuk sanatla ilgilensin diye” diyen Başkadem, Cambridge Üniversitesi’ndeki master eğitimini de yarıda bırakıp ülkemize dönmüş. İstanbul’da müzik öğretmenliği yapmaya başlamış. Kartal ve Sultanbeyli’deki liselerde çocuklara müziğin güzelliğini aşılamış. Sultanbeyli Gediktaş Lisesi’nde kurduğu bando takımı öyle başarılı olmuş ki 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı töreninde çalmışlar. Yine aynı okula ABD’den caz orkestrası getirmiş, Amerikan Konsolosluğu’ndan destek alarak. “Aykırı idim ama beni seviyorlardı. Okulda farklı görüşlerden, kültürlerden ve anlayıştan kişiler vardı. Ben böyle farklılıklarla çalışabilme becerisine sahibim. Orta yolu buldum, onların da hoşuna gitti” diyor.
ÖĞRENCİLİK HAYALİYDİ…
2001’e kadar sürdürdüğü özel dersler, Afyonkarahisar’da onun yol göstermesiyle evlere piyano girmesi yetmemiş Başkadem’e. Önce gramofon ve taş plak koleksiyonu sergisi açmış, bu sergiyi gitar ve piyano resitalleri izlemiş. İstanbul’dan bir caz orkestrasını da getirince “Tamam” demiş, “Şimdi sıra öğrencilik hayallerimi gerçekleştirmede. Önce Afyonkarahisar Caz Festivali, sonra da Klasik Müzik Festivali olacak bu kentte”.
Demiş demesine de söylendiği kadar kolay olmamış bu süreç. “Caz festivali düzenleyeceğim dediğinizde insanların tepkisi ne oldu?” sorusunun cevabı da bunu gösteriyor:
“Çok engellemek isteyen oldu ama dönemin Valisi Ahmet Özyurt’u her zaman saygıyla anarım. Afyon’un önde gelen, saygın isimlerinden biri Vali Bey’e festival heyecanımı anlatmıştı. Ben de, kendisine sunum dosyası ile gittim, yapacaklarımı anlattım bir bir. Öyle büyük bir destek verdi ki…”
“AFYON’DA BİR MÜZİK MİSYONERİ”
Tanıdık tanımadık herkesi seferber eden Hüseyin Başkadem için kültür-sanat gazeteciliğinin önemli ismi, yazar Doğan Hızlan’ın da yeri ayrı:
“İşin püf noktası Doğan Hızlan’ın inanmasıydı. Benimle ilgili Afyonda Bir Müzik Misyoneri başlıklı yazı yazmıştı. Ben de bilinmeyen numaralar servisinden telefonunu istedim, aradım. Ev telefonuymuş. Saat gece yarısı 12’ye çeyrek vardı. Şaşırdı Doğan Bey. ‘Ya çocuk, yarın gazeteye gel. Saatin kaç olduğunu biliyor musun?’ dedi hiç unutmuyorum. Ertesi gün sekreterini aradım, yarın bekliyoruz dediler. Onun desteği ardından CNNTürk kanalından Ferhat Boratav yayınları işi ciddileştirdi. Festivali engelleme çabalarına karşı bu desteklerle yola çıktık, yol aldık. 2001 Mayıs’ta 1. Caz Festivali bitti, Ekim ayında 1. Klasik Müzik Festivali’ne başladık.”
Türlü yıldırma, engelleme çabalarına karşın hiç vazgeçmemiş Hüseyin Başkadem. Yeri gelmiş kendi kaynaklarını kullanmış, yeri gelmiş sponsorluk için dolaşmış. Bu arada yerel yönetim desteği de artınca engellemeye çalışanların hevesleri kursaklarında kalmış:
“Festival 21 yıldır ne olursa olsun sosyolojik anlamda farklı kesimlerden birçok insanın kafasındaki duvarları yıktı, onları bir araya getirdi; toplumsal anlamda halkın içinde oldu bu bir araya geliş. Halk, hep destekledi, festivalin yanında durdu. 10-12 yıl önce bana çok kol kanat geren GEN-HAN şirketi olmuştu. Şirket kapandı ama ben hala sponsorların arasına basarım o logoyu. Çünkü değerlere inanan biriyim. Doğan Hızlan da açılış konuşmasında ‘20 yıl olmuş’ demişti. ‘20 yıl önce o bize geldiğinde ona güvenmiştik. 20 yıl boyunca güvenimizi boşa çıkarmadı’ dedi. Çünkü ben hep ahlaki ve sanatsal duruşu olan insanlarla bir arada olmaya ve işi böyle götürmeye çalıştım. O nedenle popüler değil, değerli isimleri getirdim kentimize.”
PRAG CAZ FESTİVALİ İLE İŞ BİRLİĞİ
Hüseyin Başkadem’in daha çok tanınması, hakkında yapılan Afyon’un Kültür Delisi belgeseli ile oluyor. ABD’de gösterilen belgeselin ardından iş birliği tekliflerinden biri de Prag Caz Festivali’nden gelmiş. İki kentin sanatçılarının karşılık olarak çalması kararlaştırılınca Neşet Ruacan, Nükhet Ruacan, Ayşe Tütüncü, Sibel Köse ve daha birçok isimle gitmişler 2005’te Prag’a. Tan Oral’ın karikatürleri, Aykut Uslutekin’in caz fotoğafları sergilenmiş Prag Caz Festivali’nde. Öyle güzel bir etki oluşturmuşlar ki Başkadem “Hiç unutmayacağım” dediği sözlerden birini de dönemin Büyükelçisi Cenk Doğatepe’den duyduğunu söylüyor: “Büyükelçi bize kokteyl vermişti. Hiç unutmuyorum ‘Sen kimsin, Prag çalkalanıyor be çocuğum?’ demişti.”
Ertesi yıl Prag’daki organizatör sözünde durmayınca Çek sanatçıları getirmek için varını yoğunu harcadığını biraz buruklukla hatırlıyor Başkadem. “Ufak tefek paralar bulabildim. Çek Hava Yollarının Türkiye’deki Müdürü Altuğ Uluceviz ucuz biletler buldu. Böyle böyle 15 kişiyi caz festivaline 10 kişiyi Klasik Müzik Festivaline getirmeyi başardım” diyor o günlere giderek.
AFYON’DA BİR DEVRİM
Sesi biraz dalgınlaşıyor. Ama “Aradan geçen 21 yılda kentte, kentin kültür sanat hayatında ne gibi değişimler gözlemlediniz?” sorusuna hiç duraksamadan cevap veriyor:
“Afyon’u bu festival yeniden yarattı. İlk festival yapıldığı zaman üniversitenin doçenti yolda beni çevirip ‘Bu Afyon için devrimdir’ dedi. Yapılamaz denilen yerde, zihinlerde çalkantı yarattı. İmkansız denilen bir şey yokmuş, onu gördüler. Afyon’da her şey yapılabilirmiş. Türkiye’nin her yerinde her şey yapılabilirmiş. Caz ve klasik müzik kültürüyle birlikte yazarlar, çizerler, karikatüristler getirdim. Sanatı bütün olarak kabul ettim. Okullara götürdük sanatçıları. Çocukların ufuklarını değiştirdi. Müge Cerman’ın bir yazısı var ‘Hüseyin Başkadem’i tanır mısınız?’ diye. O yazıya yorum yapan bir çocuk ‘Ben tanırım’ demiş. ‘Bize, okula şu sanatçılara getirirdi, akşam konserlere götürürdü diye uzun uzun anlatmış ve ‘Ankara’da ODTÜ’de okurken Bilkent’in havuz başı provalarını izlerdim. Şu anda Chicago’dayım. Caz ve klasik müziğin yapıldığı bir şehirde yaşıyorum. Bu kapıyı bize Hüseyin Başkadem açtı’ diye yazmış. Daha güzel bir şey olabilir mi?”
UNESCO’nun Afyonkarahisar’ın gastronomi kenti seçmesinde de caz ve klasik müzik festivallerine ev sahipliği yapmasının etkisi var, termal turizm için önemli bir merkez haline gelmesinde de. Festivalin geleceği hakkındaki düşüncelerini öğrenmek istiyoruz. Bakın, ne diyor: “Festivalin geleceğini şartlar belirleyecek. Ben sağlığım el verdiğince hizmet etmeye devam edeceğim. Büyük şehirlerin dışında bir etkinlik olması için çalıştım, çalışmaya devam edeceğim.”