Tiyatro, sinema ve seslendirme bütün olarak bir insan olsaydı eğer, onun tam karşılığı Jeyan Hanım olurdu. Bir insanın yalnızca sesiyle bir ömür kaim oluşunun en bariz örneğiydi. Nisyan ile malûl olmayan, belasını bulmuşların hafızasında her dem yaşayacak, yaşatılacak ve ikrar edilecek bir yaşam sürdü. Çınar ağacı misali, yaşarken de heybetliydi göçerken de. 29 Ekim 2023’te, Cumhuriyetimizin 100. senesinde, Türk kadınının yüz akı olarak sürdürdüğü 95 yıllık dünya hayatı son buldu.
YAZI: SEDAT TULUMDAŞ
İnsanda iki hafıza vardır ki uyarıldığı vakit, ilk tecrübe edildiği ana götürmesi işten bile değildir. Koku ve ses hafızası, insanoğlunun “unutmak” denen nimetten mahrum kalmasına yol açan iki beladır aslında. Ben de belasını bulmuşlardan biri olarak ses hafızamın dehlizlerinde kaybolmak adına, bir buket çiçeğin kokusunu yanıma alarak dupduru bir sesin müellifi olan bir hanımefendinin elini öpmek üzere yola koyulmuştum.
Bir mart günüydü. Senelerdir izlediğimiz, irili ufaklı yüzlerce filmde sesini işittiğimiz; kimi zaman Hülya Koçyiğit kimi zaman Gülşen Bubikoğlu kimi zaman Türkan Şoray, Emel Sayın, Fatma Girik, Filiz Akın ve daha nice aktrisi izlerken kulağımıza çalınan, ses hafızamızın en derinine nakşettiğimiz o sesin sahibine gidiyordum. Jeyan Mahfi Ayral Tözüm yani kısaca Jeyan Tözüm.
Bakırköylü Sanatçılar Derneğinin İstanbul Caddesi’ndeki o tarihi binasına girdiğimde biraz sonra asırlık bir çınar ile karşılaşacak olmanın verdiği heyecanla adımlarımı atıyordum. İçeri girdim, yanında genç bir hanımla karşılıklı, kapıya arkası dönük bir vaziyette oturan bu hanımefendi, Türk sineması ve Türk tiyatrosu için belki de hayatta olup da en çok emek veren kişiydi. Onu ilk gördüğüm anı hatırlıyorum da… Kafamda bin bir replik dönüp duruyordu. Bir yandan Sabiha, “Sevgi de yetmiyormuş, çok eskiden rastlaşacaktık” derken aynı anda Rum kızı Tasula “Belki dövmek ister beni, sana da kötü laf yapar” diye kırık bir aksanla konuşuyordu. Hemen ardından Ah Nerede’nin Zehra’sı “Feriiiiiittt” diye bağırıyor. Samanyolu’nun Zülal’i de Nejat’a, “Biz seninle kardeş gibi büyüdük” diyordu.
EN AZ SESİ KADAR GÜZEL
Bütün bunlar yankılanırken kafamda, hala eskisi gibi, belki biraz yorgun ama tüm güzelliğiyle “Hoş geldiniz” diyen, son derece bakımlı ve en az sesi kadar güzel bir hanımefendi karşılıyordu beni. Senelerdir “Dünya gözüyle görsem de elini öpsem” diye iç geçirdiğim o kadın ile birazdan eskileri yad etme şerefine nail olacaktım. Koluna girdim, daha sakin bir yere geçmek için. “Ben o kadar yaşlı mıyım?” deyince, bir anda Hülya Koçyiğit kahkahasını patlattı. O an anladım ki gerçekten eşsiz anlardı benim için.
JEYAN NE DEMEK BİLİYOR MUSUN?
Jeyan doğduğu vakit, ona henüz bir isim bulmayan babası Necdet Mahfi Bey, herkesten farklı bir isim olsun diye epeyce düşünür ve Şemseddin Sami tarafından yazılan Kamus-î Türkî’den faydalanarak “aslanın kükrerken çıkardığı ses” anlamına gelen Jeyan adını verir. Jeyan Hanım bunu anlatırken hep Namık Kemal’in Hürriyet Kasidesi’nin “Uyan ey yareli şir-i jeyan bu hab-ı gafletten” mısrasını örnek gösterir.
Jeyan’ın anlamını bildiğimde epey şaşırmıştı. “Kaç yaşındasın evladım sen?” demişliği vardır ki o sesin bana hitap etmesi şu hayatta görüp görebileceğim en eşsiz anlardan biri olsa gerek. Konuşkandı Jeyan Hanım. Konuşmayı, anlatmayı, paylaşmayı severdi. Yanında bir çanta dolusu fotoğraf vardı ve her fotoğrafın hikayesini bir bir anlattı:
“İşte bu fotoğraf ilk sahne deneyimim, şu fotoğrafta ilk seslendirme yaptığım anı görüyorsunuz, şu fotoğraf ise ilk filmimden.”
Hepsini dupduru bir zihinle anımsıyor, dupduru bir Türkçe ile anlatıyordu.
Her evlat, rol model olarak gördüğü babası, annesi hangi mesleği yapıyorsa ona meyleder elbet. Jeyan Tözüm ise bütün bu olgulardan, yargılardan, kanılardan habersiz olarak mesleğe başlamıştı. Ve hep derdi ki, “Ben mesleği seçmedim, meslek beni seçti”.
HENÜZ ALTI YAŞINDA İKEN TİYATRO SAHNESİNE ÇIKTI
Babası tiyatro, sinema ve seslendirme sanatçısı, yönetmen Necdet Mahfi Ayral’a Muhsin Ertuğrul, “Bize küçük bir kız çocuğu lazım” dediğinde sene 1934’tür. Per Günt (Peer Gynt) tiyatro oyunu sergilenmektedir ve bir kız çocuğuna ihtiyaç vardır. Necdet Mahfi Bey ise “Benim evde bir kızım var, isterseniz onu getireyim” der ve henüz altı yaşında iken tiyatro sahnesine çıkar Jeyan Hanım. O ön tarafta şarkı söyler gibi yaparken arka tarafta onu Nevin Akkaya seslendirecektir. Tiyatro sahnesinde seslendirme de görecektik bu sayede.
Jeyan Hanım, Reşat Nuri Güntekin’in ölümsüz eseri Çalıkuşu’nu 1965’te tiyatroda ilk oynayan kişidir ve deyim yerindeyse kariyeri boyunca hep başrol oynayan, oynamasa bile hep başrol seslendiren tek sanatçıdır.
DUBLAJA 10 YAŞINDA BAŞLADI
Jeyan Hanım henüz 10 yaşında iken dublaja başlar. Babası Necdet Mahfi Bey ağırlıklı olarak dublaj yaptığı zamanlardan birinde, şimdiki Sadri Alışık Sokak’ın hemen başında bulunan Marmara Stüdyosuna götürür Jeyan Hanım’ı. O dönem revaçta olan Arap filmlerinden birinde, 10 yaşlarında bir kız çocuğuna dublaj yapılması gerekiyordur ve Jeyan Hanım bu iş için biçilmiş kaftandır. Fakat bir sorun vardır. Mikrofon, şimdilerde olduğu gibi ayarlanan bir platform üzerinde değil de sabit bir yüksekliktedir, tulum kayıt yapılmaktadır ve Jeyan Hanım’ın boyu, mikrofon için epey kısadır. Dönemin en başarılı seslendirme yönetmenlerinden Mahmut Moralı bir iskemle ile sorunu çözecek ve böylelikle Jeyan Mahfi Ayral’ın dublaj kariyeri başlayacaktır. Hiç aralıksız 70 sene dublaj yapan Jeyan Tözüm, bu konuda kırılması güç bir rekorun da sahibidir.
“DUBLAJ HEP İKİNCİ İŞİM OLDU”
Asıl mesleğinin tiyatro olduğunu söyleyen Jeyan Tözüm, dublajı hep ikinci iş olarak yaptı. Kendisini dublajcı diye nitelendiren herkese sarih bir ifadeyle, “Önce tiyatro, sonra dublaj” diye yanıt verirdi. Türkiye’deki tiyatrocuların makûs talihi olan para kazanamama durumu onu da etkileyince dublaja başlar ve öyle ki onun sesinin olmadığı bir film izleyemez oluruz.
Seslendirdiği her oyuncuya ruh katan, onun eksikliklerini kapatan, rolünü yükselten hatta oyuncu titri kazanmasını sağlayan bir kişiydi Jeyan Tözüm. Seslendirdiği her oyuncuyu kendi sesiyle izleyen herkes bunu garipseyip o muhteşem sesi arar olmuştu. Bu arayış onun mesaisini daha yoğunlaştırıp dublaja daha çok vakit ayırmasına sebep olacaktı elbette. Sabah tiyatro provası, öğlen dublaj, akşam tiyatro, sonrasında 4-5 saat uyku ve ertesi gün aynı rutin. Bu, yaklaşık 50 sene böyle devam eder.
“BENİM SESİMLE BÜYÜYEN BİR NESİL VAR”
Oktay Sinanoğlu “Bir millet her nesilde yeniden doğar” derdi. Ve bir nesil 30 yılda bir gelir. Jeyan Tözüm, biraz tevazu göstermiş olacak ki bir nesil diye ifade etti ama onun sesiyle büyüyen en az iki nesil var ve bu ses kaim oldukça nesiller boyu izlenip dinlenecek. Günümüzde herkesin, özellikle de seslendirmenin neden yapıldığına akıl sır erdiremeyen kesimin sıklıkla sorup merak ettiği “Neden kendi sesleriyle oynamıyorlar?” sorusu, Jeyan Tözüm’ün seslendirdiği işlerde pek sorulmuyor. Zira onun seslendirdiği herkesi kendi sesiyle izleyenler “İyi ki” demekten kendini alamıyor.
HİÇBİR ZAMAN “BUNU ZORLA KONUŞUYORUM” DEMEDİ
Hülya Koçyiğit, Türkan Şoray, Filiz Akın, Fatma Girik, Gülşen Bubikoğlu, Hülya Avşar, Banu Alkan, Hale Soygazi, Bahar Öztan ve daha nice aktrisi seslendirip onlarla özdeş olmak herkesin harcı olmasa gerek. “Hiçbir zaman ‘Bunu zorla konuşuyorum’ demedim” diye ekler Jeyan Hanım. Çünkü o işi sevmiştir, işini severek yapmıştır ve biz de bunu iliklerimize kadar hissetmişizdir. Argo da konuşmuştur, küfür de etmiştir yeri geldiğinde. Ama yeri geldiğinde aynı sahnede iki farklı karakteri de konuşmuştur. Hem de farklı aksanlarla. Bunun sinemamızda çok az örneği vardır.
Günlerden bir gün Ağlayan Melek filminin dublajı yapılacaktır. Jeyan Hanım Türkan Şoray’ı konuşmaktadır. Türkan Şoray kör bir kızı oynarken Oya Peri de bir Rum kızını oynamaktadır. Filmin dublaj yönetmeni Sacide Keskin. Bir hanım gelir Oya Peri’yi seslendirmek için ama bir türlü istenen performansı veremez. Sacide Keskin der ki “Jeyan sen konuşacaksın Oya’yı”. Çünkü Jeyan Tözüm bu işin pîridir ve babası Necdet Mahfi Bey senelerce sinemamızda Rum aksanını başarıyla konuşmuştur. Önceleri yapamam dese de razı olur ve aynı filmde hem de karşılıklı oynadıkları sahnelerde hiç durmadan, aralıksız ve anlık olarak Türkan Şoray ile Oya Peri’yi farklı aksanlarda konuşur. Bu, sinemamız için eşi benzeri görülmeyen bir başarıdır ve taraflı tarafsız herkesin takdirini kazanmıştır.
Yine başka bir filmde, Köyden İndim Şehire filminde bu sefer Meral Zeren ve Mine Mutlu’yu karşılıklı konuşacak; biri köylü, diğeri şehirli iki kadını başarıyla seslendirecek ve bu durum seyirci tarafından asla fark edilmeyecekti. Çünkü Jeyan Tözüm, herkese aynı sesle hayat vermiyordu, sesini role göre eğip bükebiliyor, rolün hakkını oyuncudan daha fazla veriyordu. Seslendirme işine “Sanat değildir” diyenler, bu sanatın önünde saygıyla eğileceklerdi.
RAUF TÖZÜM’E VEDA
Jeyan Tözüm, Tözüm soyadını ses mühendisi Rauf Tözüm ile evlendikten sonra alır. 1958 yılında evlenen çift, 20 sene evli kalır. Bir gün Jeyan Hanım’ı tiyatroya bırakıp eve dönerken trafik kazası geçirir ve oracıkta hayatını kaybeder. Jeyan Tözüm bu hadiseyi dün gibi hatırlıyor ve bize anlattığı esnada derin bir iç çekiyordu. O derin nefesin içinde 30 küsur seneye sığdırılmış hasret ve özlem gizliydi. Tıpkı mektubun sonuna konan üç noktanın hikayesi gibi o derin nefes bize bütün edebiyat neşriyatının dahi ifade edemeyeceği hisleri ifade ediyordu.
DUBLAJDA DÜZELİR
Jeyan Hanım ile konuşurken bir tarihe tanıklık ettiğinizin farkına varıyorsunuz hemen. O gün de öyleydi benim için. Röportajın bir yerinde “Dublajda düzelir” demişti ve bunun üzerine gidelim diye düşünerek birkaç soru ve kişi sordum kendisine. İsim vermedi ama izleyen herkesin çeşitli çıkarımlarda bulunacağı birtakım sözlerdi bunlar. O anlattı, film şeridi geçti gözlerimden. Ne çok kişinin hayatına değmiş, ne çok kişiyi oyuncu yapmış, ne çok kişi ekmek yemiş sayesinde. Jöne bakıp “Seni seviyorum” sözünü dahi duyguyla söylemeyi beceremeyen sözde aktrisleri dublajda düzeltip onlara duygu verip beyaz perdede var olmalarını sağlamıştı. Fakat birkaçı hariç, hiçbiri onun bu emeğine karşılık bir teşekkür bile etmemiş, bir araya dahi gelmemişlerdi. Seslendirdiği aktrislerden pek azıyla hatırası vardır Jeyan Tözüm’ün.
HAYIR, O BENİM SESİM!
Sinemada Hülya Koçyiğit’i seyreden, zannedermiş ki onun sesi. O ise bundan hep rahatsızlık duyarmış. Bir gün yine dolmuşta giderken, sesini duyan birileri “Aaa Hülya’nın sesi” der ve Jeyan Hanım olanca hiddetiyle “Hayır o benim sesim” diye çıkışır. Çünkü piyasa çok nankördür ve insanlar emeklerinin zayi edilmesine aşırı reaksiyon göstermektedir. Jeyan Hanım’ın anlattığına göre Orhan Günşiray’a gelmeden evvel hep filmlerin jeneriğinde seslendiren kişiler yazarmış ama onun gelmesiyle birlikte, onun talebi doğrultusunda bu gelenek kaldırılmış. Bu arada Orhan Günşiray da kendi sesiyle oynamayan oyunculardan. Genellikle Tarık Gürcan seslendirirdi onu.
SESİMİ EROTİK BULUP REKLAMDA KULLANMADILAR
1975 senesinde çok garip bir muameleye maruz kalır Jeyan Tözüm. TRT Ankara’dan bir reklam için Jeyan Hanım ve Sadettin Erbil’in ses örnekleri istenir. Onlar da reklam metnini seslendirip gönderir. Ama beklenmedik bir şekilde reddedilirler. Sebep ise Jeyan Hanım’ın sesini çok erotik, Sadettin Erbil’in sesini ise çok sert bulmalarıymış. Bu trajikomik hadiseye dümdüz bir okuma ile karşılık veren bu ikili, bu sefer daha çok gülecekleri bir karşılık alırlar. Dümdüz okunan bu metindeki sesler onaylanır ve reklam o şekilde piyasaya çıkar. Sektördeki iş bilmezlik ve sanatçıların yaşadığı, maruz kaldıkları absürt olaylar da onların bu sanata verdikleri emeğin karşılığını alamamalarına sebep teşkil eden bir başka faktördür.
CUMHURİYETİN 100. YILINDA VEDA…
95 yıllık ömrüne yüzlerce oyun, film, dizi ve seslendirme sığdıran Jeyan Tözüm, Cumhuriyetimizin 100. yılında bir 29 Ekim günü, kaldığı bakımevinde vefat etti. Sevdiklerini mezara değil de yüreğine gömen bir idrakle onu hep yüreğimizde yaşatacağız. Onun vedasıyla bir çınar yaprağını daha koyduk hayat defterimizin arasına. Açıp açıp okuyacağımız satırların hitabında o var. Ruhu şâd olsun.