The Letter Art Gallery, İzmir’deki dinamik sanat ortamına rağmen alan bulamayan, sanat kariyerinin başındaki sanatçıları potansiyel koleksiyonerlerle buluşturmak için gezici bir galeri olarak yola çıktı. Galerinin kurucusu ve direktörü, editör Nihan Karahan, henüz sadece iki yıl olmasına karşın, izleyicilerdeki dönüşümü gözlemlemiş.
SÖYLEŞİ: DUYGU ÖZSÜPHANDAĞ YAYMAN
İzmir’deki The Letter Art Gallery, kuruluş modeliyle de sergileriyle de çağdaş bir galeri. Kurucusu ve direktörü, İzBB Yayınları Editörü Nihan Karahan, çoğunlukla İzmir’deki genç sanatçıları ve kariyerini inşa etme sürecindeki sanatçıları, daha önce hiç sanat eseri satın almamış potansiyel koleksiyonerlerle buluşturduklarını, bunu da şirketlerde gezici sergiler açarak yapmaya başladıklarını söylüyor. Son bir yıldır Goyahub şirketinin mekan sponsorluğunda Kemeraltı’nda bulunan galerinin yola çıkma nedenini, “İzmir’de dinamik bir çağdaş sanat üretimi olmasına rağmen dolaşım ve sermaye desteği olmaması” diye açıklayan Karahan, henüz sadece iki yaşında olan galerinin sanat izleyicileri üzerinde nasıl etki bıraktığını gözlemlemiş. “İzleyiciyi bazen kendiyle yüzleşmeye, bazen hatırlamaya, düşünmeye, başka bir dünya keşfetmeye ya da sadece hissetmeye, hayal etmeye yönlendiren temaslara şahit oluyoruz” diyor.
The Letter Art Gallery’nin kısa kuruluş hikayesini dinleyebilir miyiz?
The Letter, “genç sanatçılar-yeni koleksiyonerler” mottosuyla, şirketlerde sergi açan gezgin bir model olarak 2022’de kuruldu. İzmir’de dinamik bir sanat üretimi var ancak ekonomik karşılığını bulmasını sağlayacak çağdaş sanat piyasası yok denecek kadar az. The Letter’da çoğunlukla İzmirli ya da İzmir’de yaşayan genç sanatçıları ve kariyerini inşa etme sürecindeki sanatçıları ağırlıyoruz ve çalışmalarını daha önce hiç “sanat eseri” satın almamış potansiyel koleksiyonerlerle buluşturmaya çalışıyoruz. Bunu şirketlerde gezgin sergiler açarak gerçekleştirmeyi amaçladık ancak değişen koşullar nedeniyle son bir senedir Goyahub şirketinin mekan sponsorluğunda Kemeraltı Antikacılar Çarşısı’nda sabit bir yere sahibiz.
“ÖZGÜRLÜK KAVRAMINI TEKRAR DÜŞÜNMEK ZORUNDAYIZ”
Konuk sanatçı programıyla dünyaya nasıl kapılar açtınız?
Dünyaya kapı açmak biraz iddialı olur, The Letter küçük bir galeri. Ancak bazı farklı kapılar açabildik. İspanya Bilboa’dan ve Bursa, Eskişehir, İstanbul’dan genç sanatçılarımızın katılımıyla Atelier konuk sanatçı programının, hem uluslararası hem ulusal düzeyde işleyebilen bir format olduğunu gördük. Atelier’de kurdukları diyaloglar sayesinde genç sanatçılarımızın bazıları başka sanat kurumlarıyla da çalışmaya başladı. Kariyerlerinde ilerlemelerine katkıda bulunabilmemiz bizleri çok mutlu ediyor.
Çağdaş sanatı modern sanattan ayıran nedir? Güncel sanat tanımlaması eskide mi kaldı yoksa hala kullanılıyor mu?
Güncel sanat-çağdaş sanat ayrımına katılmıyorum ve hatta bunun, ideolojinin karıştığı bir çeviri hatası olduğunu düşünüyorum. Türkiye’de “çağdaş sanat” ifadesi, cumhuriyetçilikle çağrışım yaptığını öne süren bazı kesimler tarafından kullanılmıyor. Oysa dünyada güncel ve çağdaş sanat olarak bir ayrım yok. İngilizce “contemporary art” ve Fransızca “art contemporain” kullanılıyor.
Çağdaş sanat ve modern sanat ise iki farklı dönem. Sanat tarihi, modern sanatı 1850’lerden 2. Dünya Savaşı’na kadar olan sanat olarak tanımlar. Çağdaş sanat ise savaştan sonra, 1960’tan bu yana günümüze kadar devam eden sanat pratiklerinin bütünüdür. Modern sanat, belli yaklaşımlar üzerine kurulu akımlardan oluşur; çağdaş sanatta ise artık akımlar yoktur, teknikler birlikte kullanılır, yeni teknikler vardır ve fikir, sanat nesnesinin önüne geçmiştir.
Çağdaş sanat, hem kullanılan tekniklerle hem sanat dallarının bir aradalığıyla hem de içerdiği fikirlerle sanatçılara, ifade olanaklarını özgürleştiren bir alan açıyor mu?
Bunu gerçekten yapıp yapamadığı bence günümüzde tartışmalı bir konu. Evet, tekniklerde özgürleşme, ifade olanaklarını genişletti. Ancak bu konuda biraz temkinli olmak gerektiğini düşünüyorum. Teknik, ifade özgürlüğüne engel değildir. Ayrıca teknikte özgürleşme suistimale çok açık, sanatın ne olduğunu belirsizleştirerek anlam kaybı yaratıyor, sanat kavramının içinin boşalmasına, izleyicinin tepki vererek uzaklaşmasına neden oluyor ve bu yönüyle daha kapsayıcı olma idealiyle çelişiyor.
“ART WASHING, SANATIN ELEŞTİRİ GÜCÜNÜ ELİNDEN ALIYOR”
Sanat üretimine içkin bu sorular bir yana, hem Türkiye’nin hem dünyanın bulunduğu politik, ekonomik, ekolojik kriz koşullarında özgürlük kavramını da tekrar düşünmek zorundayız. Queer sanat ve feminist sanatın gerçekten ifade olanaklarını özgürleştirdiğini düşünüyorum. “Floraissance” olarak da anılan, çağdaş sanatta doğa hakkında üretilmiş işlerin sayısının artmasının da…
Çağdaş sanata getirilen bazı eleştiriler var. Güncel sorunlara ilişkin fikirlerden yola çıkmasına rağmen bazı sanatçıların, doğaya ya da sosyal hayata zarar veren büyük firmalarca desteklenmesi eleştiriliyor. Bu konulara bakışınız nedir?
Sanatın sermayeyle ilişkisindeki ikilemlerden biri de bahsettiğiniz “art washing”, çeşitli şirketlerin etik olmayan ya da zararlı faaliyetlerini, sanatı destekleyerek perdelemeye çalışması. Bu durum sanatın özgünlüğünü, bağımsızlığını, toplumsal eleştiri gücünü ve inandırıcılığını elinden alıyor.
Bir iletişim aracı olarak sanat, izleyicileri ile çağdaş sanatçılar arasında nasıl temaslara sahne oluyor? Sanatseverlerin, izledikleri işlere dair yorumları nasıl oluyor?
Çağdaş sanatla halihazırda temasta bulunmayı seven ve sıklıkla bu temasını yenileyen izleyiciyi düşünürsek sanatçıyla ve galeriyle paylaşımları sayesinde, izleyiciyi bazen kendiyle yüzleşmeye, bazen hatırlamaya, düşünmeye, başka bir dünya keşfetmeye ya da sadece hissetmeye, hayal etmeye yönlendiren temaslara şahit oluyoruz. Galeriyi sürdürmemizdeki temel neden de bu.