Veri ve algoritma kullanarak hayranlık uyandıran dijital işlere imza atan Eylül Duranağaç, insanların eserlerle doğrudan bağ kurabilmesinin önemli olduğunu belirtiyor: “Reprodüksiyon işlerin ya da algoritmalarla gelişigüzel görsel çıktılar elde etmenin sanat anlamında bir değeri yoktur.”
SÖYLEŞİ: İLKNUR EŞSİZ
ESER FOTOĞRAFLARI: OUCHHH STUDIO ARŞİVİ
Disiplinler arası yaklaşımla ürettiği dijital eserlerle yurt dışında sayısız ödül alan Eylül Duranağaç, veri ve algoritmaları kullanarak kendi söylemiyle “izleyenle duygusal bağ kurabilen” işlere imza atıyor. Kullandığı bir benzetme ise sanatın uzak geleceğine dair hayal gücümüzü zorlayacak ilhamı veriyor bize: “Eskiden sanat üretiminde çekiç ve çiviyi malzeme olarak kullanılırken günümüzde algoritma ve veriyi malzeme olarak kullanıyoruz.” O halde, insan ve makine etkileşiminin, yapay zekanın ulaşacağı noktalar dijital sanatı, içinde yaşanabilir, hissedilebilir bir dünyaya neden çevirmesin?
OUCHHH Studio yaratıcı sanatçılarından, Yıldız Teknik Üniversitesinin genç akademisyeni Eylül Duranağaç ile gerçekleştirdiğimiz beyin jimnastiğine müsait dijital sanat sohbetine başlıyoruz.
Dijital sanata yöneliminiz ne zaman, nasıl başladı?
Üniversitede sinema TV ve görsel iletişim tasarımı okurken “Extended Cinema” ile ilgileniyordum. “Extended Cinema”, sinemanın sınırlarını zorlayan ve izleyici ile ekran arasındaki geleneksel tek yönlü ilişkiyi reddeden; film, video, multimedya performansını veya kapsayıcı bir ortamı tanımlamak için kullanılan bir terim. İhsan Derman dönemi öğrencileri olarak çok vizyonlu bir eğitimden geçtik. Kendisinin Türkiye’de dijital sanat alanında gelişimindeki rolü çok büyüktür. Yan dal yaparken, Orhan Cem Çetin, Esen Karol, Atıf Akın, Fatih Özgüven, Feride Çiçekoğlu, Tuna Erdem ve birçok değerli hocanın vermiş olduğu multidisipliner eğitimle; tipografiden analog kamerayla film çekmeye, senaryo yazmaktan dijital sanat eseri tasarlamaya kadar çok geniş kapsamlı bir eğitim aldım. Bu multidisipliner yaklaşımla sanat, bilim ve teknolojiyi entegre etmeye başlayarak verilerle olan yolculuğum da başladı.
Yapay zeka algoritmalarını kullanırken insan yaratıcılığının müdahalesine önem veriyoruz. Bizi üretimimize götüren sanatsal yolculuğumuzun son ifadesi, yapay zeka sanatı tarihindeki kültürel rolümüz çok önemli.
Amacınızın “Veri ve algoritmaları yeni medya sanatlarında uygulayarak bilim, sanat ve teknoloji arasındaki ilişkiyi güçlendirmek” olduğunu söylüyorsunuz. Bu konuyu biraz açabilir misiniz?
İnsanlığın sanatsal, yaratıcı ifade için araçlar oluşturma ve kullanma arzusunun eskilere dayandığını düşünecek olursak bilimsel fikirler 15. yüzyılda Rönesans sırasında uzun zamandır sanata ve sanatçılara ilham kaynağı olmuştur. Bu bağlamda, insanlık tarihinin en erken evrelerinde bile sanatsal yaratıcı ifade için uygun araçları yaratmak ve geliştirmek amacıyla en ileri teknolojiyi kullanmayı hedeflediğimiz bir yaklaşım söz konusu. Eskiden sanat üretiminde çekiç ve çiviyi malzeme olarak kullanırken günümüzde algoritma ve veriyi malzeme olarak kullanıyoruz. İnsan ve makine algısındaki evrimi, sanat, bilim ve teknoloji ekseninde güçlendiriyoruz. Biz stüdyo olarak projelerimizde, öğrenme algoritmalarının yeteneklerinden yararlanan, etkileşimli üretim sistemlerini kullanarak yeni performatif ve algoritmalar üzerinden yaratıcı insan müdahalesine önem veriyoruz. Mevcut yöntemlerin, insan yaratıcılığının ve insan müdahalesinin sınırları arasında bilim, sanat ve teknoloji ekseninde projeler üretiyoruz.
Stüdyonuzdan bahsetmişken adının neden OUCHHH olduğunu da sorsam…
Ferdi Alıcı’nın fikridir. Anlam ifade eden bir kelime kullanmak istemedik. Herkesin bir dereceye kadar tanıyacağı ama insanların “Bu tam olarak ne anlama geliyor?” diye merak etmesine neden olacak evrensel bir isim arıyorduk. İsimlerin önde olduğu değil de sanatımızın önde olduğu bir yaklaşımı daha doğru buluyoruz. Bireysel olarak değil ‘Ouchhh’ olarak tanınmak bilinçli bir tercih diyebilirim.
Yapay zekadaki gelişmeleri dijital sanat açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bir makine ünlü bir tabloyu boyadığında bunu insan kültürünün veya yaratıcılığının mevcut ürünlerinin yeniden üretimi olarak tanımlayabiliriz. Bu nedenle çalışmalarımızda, stüdyomuzun da araştırma konusu olan yapay zeka algoritmalarını kullanırken insan yaratıcılığının müdahalesine önem veriyoruz. Bizi üretimimize götüren sanatsal yolculuğumuzun son ifadesi, yapay zeka sanatı tarihindeki kültürel rolümüz, bizim için çok önemli. Bu değerler olmasaydı, Pollock ya da Mondrian’ın resimlerini hiçbir sanatsal değeri olmayan ilginç soyut desenler, geometrik şekiller olarak görürdük. Pollock ve Mondrian’ın resimlerini, sanatçının onları üretmeye götüren yolculuğunun son ifadesi, resim tarihi içindeki kültürel rolü olarak ele aldığımızda tüm algının değiştiğinden bahsedebiliriz. Bu yüzden, üretken bir DNN*’i bazı veriler üzerinde eğitmek ve ardından “rastgele” görsel örnekler almakla ilgilenmiyoruz. Sanatsal bir yaklaşım olarak, manuel kürasyonu bir stüdyo olarak önemsiyoruz. Projelerimizde, manuel kürasyon ve özel veri kümelerinin oluşturulmasıyla ilgileniyoruz. Elde ettiğimiz yapay zeka çıktılarını kendi estetiğimizle birleştirerek çoklu estetiğe sahip bir hikaye anlatımını kullanmayı tercih ediyoruz. Projelerimizi deneyimleyen insanlar, yapay zekanın onlara bir şeyler anlatmaya çalıştığını hissediyor ve ürettiğimiz projeleri kolayca tanıyorlar. İzleyenle duygusal bir bağ kuruyoruz diyebilirim. İnsanların eserle doğrudan bağ kurabilmesi bizim için çok önemli. Çünkü insanlar, bir algoritmanın ya da makinenin ürettiği eseri “ruhsuz” olarak nitelendirme eğilimindelerdir. Yaptığımız işlerin estetik değerlendirmesinde, insanlar ve makineler arasında duygusal bir köprü oluşturmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Aksi takdirde, reprodüksiyon işlerin ya da algoritmalarla gelişigüzel görsel çıktılar elde etmenin sanat anlamında bir değeri yoktur.
Eserlerinizde hangi konulara değiniyorsunuz? Neden bu konuları tercih ediyorsunuz?
Konular, tasarlamak istediğimiz eserlere göre değişiyor. Pratik olarak dünyamızın izlediği benzersiz evrimsel yol veya bilim kurgu filmleri, yıldızların çekirdeklerinde meydana gelen nükleer füzyon gibi mikro ve makro her şeyden ilham alabilirim. OUCHHH Studio olarak her zaman yeni şeyler yaratmak için sınırları zorlamayı seviyoruz. Devasa madde kümelerini bir araya getiren yerçekimi kuvvetleri, akademik araştırma makaleleri, bilimsel keşifler, sanat tarihi, matematik, fizik gibi konular ekseninde akademik karşılığı olan konulara değiniyor ve eserler üretiyoruz. Daha çok dünya temelli zekanın uzak geleceği ile ilgileniyorum. Dünya dışı zeka ve evrendeki yaşamı sorgulamamın bir yansıması olabilir.
Dünyada dijital sanat alanındaki gelişmeleri nasıl değerlendirirsiniz?
Teknolojinin gelişimi ve erişiminin kolaylığı sanat alanında yaratıcı ifadeye de yansıyor. Dünyanın herhangi bir yerinde, internet erişimi olan herkes, sanata büyük ölçüde erişebiliyor.
Sanatçılar her zaman kendilerinden ve çevrelerindeki dünyadan beklenenin sınırlarını zorlamıştır. Bu erişebilirlik ve teknolojinin gelişimine paralel olarak dijital sanat da heyecan verici gelecek potansiyeli ile gelişmeye devam ediyor. Dijital sanatın farklı biçimlerini sergilemek için müzeler açıldı. Usta sanatçıların eserleri blokzincir altyapısını kullanan ve merkeziyetsiz bir yapıda kurulan platformlarda sergileniyor. Tüm bunlar dijital sanata başka bir boyut kazandırdı. Bu bağlamda, dijital sanatın Metaverse’in mimarı olduğundan bahsedebiliriz.
Sanat ve ona verilen değer, içinde barındırdığı koleksiyonerlik kavramıyla birlikte değerlendirildiğinde potansiyel sahibinin eserleri ne kadar değerli gördüğü önemsenir. NFT’den önce, dijital sanat kolayca yeniden üretilebilirdi ama artık tıpkı diğer sanat türleri gibi özgün bir hale geldi. İnternetin “decentralized” yani “merkeziyetsiz” ve “peer to peer” yani “eşten eşe” olacak şekilde kullanılabilen, tamamen blokzincir destekli ve kişiselleşmiş hali, gücün yaratıcıya kaymış gibi göründüğü bir yerde gelişebilirse sanatçıların zevk alabileceği bir dünyanın kapıları aralanmış olacak.
Türkiye’de dijital sanat alanındaki gelişimi nasıl değerlendirirsiniz?
Türkiye özelinde, kronolojik ve tür olarak tam bir tasnifi olmasa da Türkiye’de dijital sanat uzun zamandır varlığını sürdürüyor. Teoman Madra, Hamdi Telli, Reha Bilir, Orhan Cem Çetin, Muammer Fevzi Bozkurt gibi çok değerli sanatçılar ve akademisyenler dijital sanat, dijital fotoğraf ve medya sanatı alanında birçok eser üretmişler. Üretmeye de devam ediyorlar. Dünyanın en iyi dijital sanatçıları ve medya sanatçılarının arasında biz dahil birçok Türk sanatçının olması, Türkiye’de dijital sanat alanının gelişimine öncülük etmektedir. Ek olarak, dijital sanatın gelişimine katkı sunacak platformların oluşturulması yeni sanatçıların kendilerini görünür kılmasına yön veren çalışmalar yapılması, Türkiye’de dijital sanat alanını başka bir boyuta taşıyacaktır.
Çağdaş ve dijital alanda eser veren, takip ettiğiniz sanatçılar kimler?
Dünyadan Ash Thorp, Sofia Crespo, Helena Sarin diyebilirim.
Yurt dışında birçok prestijli sergiye katılıp birçok da ödül aldınız. Bu sergi ve ödüller arasından sizin için en önemlisi hangisi / hangileri?
Stüdyo dahilinde ve kişisel olarak aldığım birçok ödül var. Bunlardan bazıları arasında; Annual 2022 Awards, Uk, Young Gun Award (YG 18) Art Directors Club, New York, Red Dot Design Award, ADC Awards (The Art Directors Club) New York, German Design Award, Ars Prix Electronica gibi dünya çapında prestijli ödüller yer alıyor. Benim için en önemli olan ise New York’ta düzenlenen “Young Guns” ödülüydü. Yıllar içinde aralarında Stefan Sagmeister, Rei Inamoto, Jessica Walsh gibi birçok dünyaca ünlü yeteneğin kazanmış olduğu ödülü kazanan ilk ve tek Türk sanatçıyım. Yakın zamanda da İngiltere’de düzenlenen “Creativepool Annual Ödüllerinde” “Next Gen of Talent of the Year” (Yılın Yeni Nesil Yeteneği) seçildim.
Frank Herbert’ın Dune** evrenine Ready Player One***’ı entegre ettiğim bir dünya olurdu. “Medieval” ve “sci-fi” estetiğinin**** geleneksel sanat ve dijital sanatı temsil ettiği çoklu evrenler olarak tasarlanmış bir gezegen hayal ederdim.
AÇIKLAMALAR
*DNN: Yapay Sinir Ağları da denen Derin Sinir Ağları, her katmanın görüntü, ses ve metin anlamını taşıyan temsil ve soyutlama gibi karmaşık işlemleri gerçekleştirebileceği ağ türleri.
**Frank Herbert’ın Dune Serisi: 1920-1986 yılları arasında yazarı Frank Herbert’a “Hugo” ve “Nebula” ödülleri getiren, dünyada 15 milyondan fazla satan altı kitaptan oluşan bilimkurgu roman serisi. Bilimkurgu dünyasının kült roman serileri arasında kabul edilir.
***Ready Player One: Steven Spielberg’ün yönettiği bilimkurgu filmi. 2045 yılında dünya yaşanmaz bir hale gelir. İnsanlar gündelik hayat dertlerinden uzaklaşabilmek için OASIS adlı bir sanal gerçeklik oyununa kaçar. OASIS dünyasının mucidi James Halliday (Mark Rylance) öldükten sonra ortaya çıkan bir videoda, OASIS dünyasının içindeki bir yere bir ‘anahtar’ gizlediğini, onu bulanın hem 500 milyar dolara hem de OASIS dünyasının kontrolüne sahip olacağını anlatır. Oyundaki herkes anahtarı aramaya başlar. Colombus, Ohio’da yaşayan genç Wade Watts (Tye Sheridan) da bu yarışa katılır ve başarısıyla OASIS şirketinin yöneticilerini endişelendirir. Şirket oyunda ve gerçek hayatta Wade’i durdurmaya çalışır.
****“Medieval” ve “sci-fi” estetiği: Ortaçağa özgü bilimkurgu estetiği.