Yeni şarkısıyla ekranlara Yeşilçam esintisi getiren sanatçı Nilgün Belgün, “Mutlu olmayı başarabilmenin formülü, bardağın dolu tarafını görmektir” diyor.
SÖYLEŞİ: NEŞE MESUTOĞLU
Usta oyuncu Nilgün Belgün, sevenleriyle bu defa şarkılarla buluşuyor. “Ama Neden” isimli albümünün hazırlıklarını tamamlayan ünlü sanatçı, video klibi yayınlanan aynı isimli şarkısıyla bizleri ‘70’lere götürüyor ve kabare yıllarını yeniden yaşatıyor. Bir sonraki projesinin hazırlıklarının ilk adımını bu albümle tamamlayan ünlü sanatçı, kabare ya da müzikhol ile izleyicisinin karşısına çıkmayı hedefliyor.
Sanat hayatında 46 yılı geride bırakan Belgün, bu süreçte tiyatro dünyasının efsanevi isimleriyle aynı sahneyi paylaştı. Oyunculuğa ilk adımlarını attığı Devekuşu Kabare Tiyatrosunun ardından Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu, Dormen Tiyatrosu ve Gencay Gürün Tiyatrosunda çalıştıktan sonra kendi başına yol aldı. 10’uncu yılını dolduran Nilgün Belgün’le Aşk ve Komedi, kapalı gişe oynamaya devam ederken Bekir Aksoy ile oynadığı Kalpten Kalbe isimli oyunla da aynı başarıyı yakaladı. Bu başarının sırrı, onu sevgiyle saran bir seyirci kitlesinin olması. İzleyicisinin kalbini nasıl kazandığının sırrını ise o anlattı.
Moda tasarımcıları bu sene yeni sezonu ‘70’lerin hippi ruhunu yansıtan, pop art efektlerin ve renklerin öne çıktığı bir koleksiyon ile karşıladı. Siz de bizi yeni bir şarkıyla bugünden alıp o yıllara götürüyorsunuz.
Bu bir ‘70’ler Yeşilçam şarkısı. Önüme düştü tesadüfen. Semiramis Pekkan’ın sesinden Türkan Şoray söylüyor. Semiramis, iyi arkadaşımdır ona sordum sonra. “Bir tek filmlik yaptık bu şarkıyı,” dedi. Hem Türkan Hanım’a hem Semiramis’e hem de Yeşilçam’a ithaf olsun diye hayata geçirdim. Albüm yaptık aslında. Ama Neden koyduk albümün adını. Diğer şarkılar sürpriz olsun. Müzik direktörlüğünü Metin Özülkü yaptı. Yapımcımız Polat Yağcı. O da çok iyi dostumdur. Klibi çeken de Kemal Başbuğ.
‘70’leri özlüyor muyuz?
Ben çok özlüyorum çünkü benim genç yıllarım tam ‘70’lere denk geliyor. Türk filmlerinin naifliğini özlüyorum. O masum duyguları özlüyorum. Aşk duygusu o zaman çok değerli idi. İnsan ilişkileri, zarafet, birbirini anlama, hoşgörü çok önemliydi. O yüzden özlüyorum.
Mutluluk bir seçimdir
Siz her şey bir yana pozitif enerjinizle tanınıyorsunuz. Pek çok ekip arkadaşınızdan “Nilgün varsa sıkıntı yok” sözünü duyuyoruz.
Öyle genelde çünkü ben hayata çok iyi niyetle bakıyorum. Hayatı seviyorum, insanları seviyorum, hayvanları seviyorum. Çiçekleri, böcekleri seviyorum. Bunlar beni yaşama bağlıyor. Benim bu aşkı yaşamam için illa bir erkek gerekmiyor. Bütün bunları aşk ile yapıyorum. Özellikle oyunculuğumu da tiyatromu da. Her şeyi aşkla yapıyorum. Onun için pozitif enerjili gözüküyorum. İçimden böyle geliyor. Benim annem de çok neşeli, hayata güzel bakan “Evladım her şeyin bir çözümü vardır. Hiç sıkıntı çekme. Sen mutlu ol. Yeter ki mutluluğa odaklan. İstediğin gibi yaşa. Nasıl mutlu hissediyorsan öyle yap” diyerek büyüttü beni. Tek çocuktum. Asla şımarık olmadım. Çok paylaşımcı, iyi niyetli oldum hep. Anneme borçluyum tabii, ilk öğretmenin annem, sonra Yıldız Kenter’dir.
Hayatla Geçinmeyi Seçtim isimli kitabınızdaki “Benim yolum mutluluk” sözleriniz de bunu açıklıyor. Bu yaklaşımı başarabilmenin sırrı nedir?
Bunu başarabilmenin tek sırrı, bardağın birazcık dolu tarafını göreceksiniz. Hep boş tarafını görüp devamlı hayattan şikayet ederseniz mutluluk çok uzaktır size. İnsanın mutluluğu kimseye bağlı değildir. Mutluluk kendi içindedir insanın. Benim içimde böyle bir mutluluk var. Yazar Pınar Kür bana “Mutluluğa yatkın bir karaktersiniz Nilgün Hanım” demişti. Bunu hiç unutmadım. Evet, ben mutluluğa yatkınım. Kimisi de mutsuzluğa yatkın, onun seçimi. Mutluluk bir seçimdir.
Sanat hayatınızda 45 yılı geride bıraktınız. Kariyerinize nasıl başladınız?
Tam 46 yılı geride bırakıyorum. 47’ye giriyorum seneye. Burjuva bir ailenin kızıyım. Bizim ailede oyuncu yoktu. Annem tiyatroyu çok severdi. Beni çocukluğumda hafta sonları çok sık tiyatroya götürürdü. İstanbul’da hep tiyatrolara giderdik. Tiyatrolara gide gele ben içimdeki oyuncu olma isteğini, tiyatro sanatını çok yapmak istediğimi anladım. Bunu babama söyleyemedim. Kolejde okuyordum. Babam beni mimar, mühendis ya da doktor olacak diye hayal ediyor. Oyunculuk aklının ucundan bile geçmiyor. İlk anneme açtım oyuncu olmak isteğimi. Çok medeni bir kadındı. Türkiye’nin ilk kadın nikah memuru benim annem. Çalışan bir kadındı. “Tabii ki evladım, neden olmasın? İlk önce liseyi bitir. Liseyi bitirdikten sonra konservatuvarın tiyatro bölümü imtihanlarına gir. Hatta sesin de fena değil, şan bölümüne de gir. Birinden birini kazanırsan hiç olmazsa bu işin eğitimini alarak yaparsın” dedi. Ben de her ikisini de kazandım. İlk hocam Yıldız Kenter’di. Çok şanslıyım ki ilk tiyatro teklifi o yılın en önemli tiyatrosu Devekuşu Kabare’den geldi. 1976 yılında profesyonel oyunculuğa başladım.
Ve Devekuşu Kabare Tiyatrosunda oyunculuğa ilk adımlarınızı attınız.
Ayşen Guruda, arkadaşım, mekanı cennet olsun, oyundan ayrılıyordu. Ben onun yerine girdim. Bütün rolleri Ayşen, tek tek bana verdi. Kabare oyununda çeşitli skeçler var. O skeçlerde oynuyorduk. Metin Akpınar, Oya Başar, Zeki Alasya, Ahmet Gülhan ve Ayşen Guruda beş kişilik bir kadro vardı. Ayşen çıkınca başrolle başlamış oldum. Yani şanslı bir şekilde tiyatroya başladım.
Bu tiyatronun Türk tiyatrosuna katkısı neydi?
İzleyici kabareyi öğrendi. Kabare demek insanın kendisini, hayatı dev aynasında görmesi. Bütün olayları hicvetmek, hicvettikçe daha büyüterek insanlara sunmak. Bunun içinde çarpık olan, yanlış giden düzen de dahil. İnsanlar da dahil. Bunun komedisini çıkarıp bir mizah şeklinde ama büyüterek sunuluyor. Çok keyifli bir oyun tarzı. Bunu Devekuşu kabul ettirdi. Devekuşu, çok önemli bir tiyatrodur. Metin Akpınar, Zeki Alasya, Haldun Taner ve tabii Ferhan Şensoy kabareyi tanıttılar. Sonra gece kulüplerinde kabareler yapıldı. Ben onların çoğunda hep rol aldım.
Haldun Taner ile yolların ayrılması farklı farklı anlatılıyor. Sizin yorumunuz nasıl?
Ben Haneler oyunu ile başladım. Oyunu Haldun Taner ve Ferhan Şensoy yazdılar. Ferhan’ın hocası da Haldun Taner’di. Benim zamanımda bir kırgınlık yoktu. Hatta ilk beyaz gülü onun elinden aldım. Ayşen’in rollerini oynamamı çok beğenmişti ve bana beyaz bir gül vermişti. Benim boyum ufak tefektir, o çok uzun boyluydu. O eğildi, ben uzandım. O gülü aldım. Hiç unutmam hayatımda.
Kariyerinizin bir sonraki adımı nasıl gelişti?
Sonrasında Ali Poyrazoğlu’ndan teklif geldi. “İyi oyuncu” diye benden söz etmişler. 10 sene hem tiyatrosunda hem televizyonlarda Ali ile çalıştım. “Haftanın Adamı” diye tiplemeler yaptı. Ben de sunuculuğunu yaptım, karşısındaki partneri olarak çalıştım. Çok iyi dostumdur. Ondan sonra Dormen Tiyatrosuna geçtim. On sene de Dormen’de çalıştım. Sonrasında Levent Kırca’ya geçtim. Ardından Gencay Gürün Tiyatrosu. Sonra da kendi başıma yol aldım.
AŞK VE KOMEDİ’DE
İSTANBUL’UN SANAT HAYATI DA VAR
İstanbul’da 1957-1977 yılında Türk tiyatro tarihinde önemli bir yeri olan ve 1987-2001’de tekrar hayata geçen Dormen Tiyatrosu kadrosunda yer aldınız. Nedir Dormen Tiyatrosunun önemi?
Mihenk taşıdır, çok önemlidir. Dormen Tiyatrosu sayesinde insanlar fars ve vodvil öğrendiler. Ray Cooney oyunlarının hepsinde oynadım ben. Hem fars oyuncusuyum hem vodvil oyuncusuyum. Orada öğrendim bütün bunları. Hem de kabare oyuncusuyum. Benim yelpazem geniş bu konuda. Usta çırak ilişkileriyle bunu yaşadım.
Melih Cevdet Anday’dan fonetik ve diksiyon dersleri aldınız. Bu nasıl bir tecrübeydi?
Konservatuvarda fonetik ve diksiyon hocamız Melih Cevdet Anday’dı. Aynı zamanda Sabahattin Kudret Aksal da hocamızdı. Yıldız Kenter, Müşfik Kenter… Hepsi hocalarımızdı konservatuvarda. Çok şanslı talebeleriz. Melih Cevdet Anday’ın talebesi olmak düşünsenize, rüya gibi bir şey. Büyük bir şair. Türkçeyi çok güzel konuşurdu. Ben a’yı uzatarak “Haayır” derdim. O bana “Öyle değil kızım, ‘Hayır’ a harfi kısa” derdi. Bunları unutmam.
Çok seçenek olsa da bu dönem gerek pandemi dolayısıyla gerek ülke koşulları nedeniyle sanatçılar için hayat çok daha zorlayıcı. Tiyatrocu olmak isteyen gençlere ne tavsiye edersiniz?
Tiyatro bir aşk işidir. “Tiyatrocu olayım bir an önce köşeyi döneyim, zengin olayım” maksadıyla olmaz. Bir kere bir aşk işidir. Yetenek artı aşk artı çok çalışma artı disiplinli olmak. Bunların hepsi bir tiyatro oyuncusu için en önemli şeylerdir. Sadece yetenek yetmez. Kesinlikle hayat disiplinin olacak. Tiyatroya vaktinde gidilir, vaktinde çıkılır, sahnede içki içilmez. Bunların hepsi bir disiplindir. Tiyatro bir yaşam biçimidir. Ben dünyada her şeyden geçerim, tiyatrodan geçemem. O disipline o kadar alıştım ki disiplinsiz bir hayat yaşayamam.
Nilgün Belgün’le Aşk ve Komedi isimli müzikli danslı gösterisi sanırım 10. yılını doldurdu.
Bu sene tam 10. yılındayım Nilgün Belgün’le Aşk ve Komedi’nin. Bir kadın hikayesi. Kendi hayatımı anlatıyorum ama aynı zamanda bütün kadınlara dokunan bir hikaye. Diğer kadınların yaşadıklarını yaşamış bir kadın olarak çok kadın seyircim var. Bir sanatçı kadınlar tarafından sevilirse korkmayın. Çok önemli. Her yere kadındır eşini götüren. “Haydi kalk, tiyatroya gidelim, konsere gidelim” diyen. Bir de tabii İstanbullu olduğum için, ‘50’li yıllardan bugüne İstanbul’un sanat hayatından bahsediyorum. Sanatçılarla anılarımı anlatıyorum. Çok değerli ustalarım var. Zeki Alasya, Metin Akpınar, Haldun Dormen, Metin Serezli, Ali Poyrazoğlu, Müjdat Gezen… Say say bitmez. Hepsiyle oynadım. Onlarla anılarımı anlatıyorum. Kendi anılarımı, kendi hayat hikayemi, aşkı, evlilikleri anlatıyorum. Bütün bunlar, gelen kadınlara dokunuyor. Bir yol göstericilik yapıyorum.
Aşk ve komedi hep kapalı gişe oynuyor diye okudum nedenini neye bağlıyorsunuz?
Bunu artık başarı olarak kabul ediyorum çünkü tek başına benden başka bir kadın yok “one woman show” yapan. Aynı zamanda bu bir kadın şovu. Dans ediyorum, şarkı söylüyorum. Sekiz tane şarkım var. Aynı zamanda danslarım var. Acun’un dans yarışmasında 10 hafta yarışmıştım. Orada çok iyi danslar öğrenmiştim. Ben çok çalışkan bir insanım. Benim diğer insanlardan, yaştaşlarımdan farkım, ben hep ileriye bakıyorum ve hep yenilik peşindeyim. Acaba yeni ne yaparım? Böyle tek kişilik gösteriyi ben yaptım. Başka yapan olmadı. Arkamdan geleni görmedim. Bu bir stand-up değil. Bu bir gösteri. İçinde her şey olan aynı zamanda hayatı anlatan. Belli bir yaşta olduğum için bir bilge olarak anlatıyorum hayatı. Yaşadıklarımı, özümsediklerimi, kıssalardan aldığım hisseleri. Güldürüyorum, eğlendiriyorum hatta biraz da hüzünlendiriyorum açıkçası. Çünkü hayatın içinde gülmek eğlenmek hüzünlenmek acı çekmek hepsi var. Bu bir paket programı yaşıyoruz hayatımızın içinde. Bunu başardığım için çok mutluyum. Onuncu yılıma girdim. O kadar çok anım var ki. Her zaman yenilikler katıyorum, oyunu güncelliyorum.
WhatsApp’ınıza hikaye anlatıcısı yazmışsınız?
Adım hikaye anlatıcısı sayılıyor bu durumda. Bir hikaye anlatıyorum. Oyunculuk, bir hikaye anlatıcılığıdır. Oyuncu oynadığı rolün hikayesini anlatır. Bu tek kişilik gösteriden dolayı da hikaye anlatıcısını seçtim kendime.
Bu oyun online olarak da sahnelendi. Tüm Türkiye’ye ulaşmak açısından çok büyük bir şans bu. Online etkinlikler yeniden düşünülür mü?
Bir kurum satın aldı, oynadığım oyunun bandını onlara verdim. Hatta “Nilgün Hanım en çok sizin biletleriniz satıldı” dediler. Korkunç bilet satışı olmuş. O dönem iki üç kere bunu yaptım ki Almanya’dan da izlensin, bütün her yerden izlensin. Online düşünmem. Ben evde oturuyorum bant gösteriliyor. Bu bana haz vermez. Ben birebir sahnede olmayı tercih ederim.
Kalpten Kalbe isimli yeni bir oyunla izleyici karşısındasınız. Bu oyuna ilgi nasıl?
Bu oyuna da ilgi çok güzel. O da duygusal, romantik, komedi. Sevgili Bekir Aksoy ile oynuyoruz. İki oyun oynuyorum. Bu arada iki gün önce Instagram’ımda paylaştım 21 yaşında bir çocuk Nilgün Belgün diye bir rap şarkısı yapmış. Kim diye araştırdım. Babası telefon etti “Oğlumun adı Emirhan. Rap yapıyor. Bu şarkıyı duyunca oğlum sen nereden tanıyorsun dedim. Tanımaz mıyım ben hayranım ona, çok da severim dedi” deyince anladım ki ben çok şanslıyım. Z kuşağına da hitap ediyorum. Tiyatroda çok sevilen biriyim. Son yıllarda çok da tiyatro yapan yok. 46 yıldır non stop tiyatro yaptığım için belli bir seyirci kitlesi edindim. Onlara hiç kötü oyunlar oynamadım. Hiçbir zaman “Bu Nilgün Hanım’a hiç yakışmamış” dedirtmedim. Onun için seyircim yeni bir şey yapmamı bekliyordu. Bu yeni oyun da son derece kaliteli. Çok iyi hazırladık. Üç tane farklı karakter oynuyoruz Bekir ve ben. Üç hikayenin finali de şarkı ve dansla bitiyor. Ben müziksiz bir hayat düşünemiyorum.
Zaten bir sonraki projede, kabareye doğru gidiyor değil mi?
Evet, bu albümü yapmamın amacı ‘70’li yıllara geri dönmek, aynı zamanda o kabare yıllarını yaşatmak. Müzikhol ya da bir kabare hayal ederek yaptım. Kabare yapmak istiyorum. Bunu Polat Yağcı ile konuştum. O da çok güzel baktı. Kabareyi bilmeyen çok genç var. Hem eğlendirir hem düşündürür. Yoksa bu saatten sonra gazinolarda çıkıp şarkı söyleyecek değilim. Hep ‘80’ler ‘90’lar şarkıları çalınıyor. ‘70’li yılları da anmak istedim. Hepsi Yeşilçam şarkıları. Yeşilçam’ın nahif ruhunu yaşattık.
“TİYATRO SANATI
HİÇBİR ZAMAN ÖLMEZ”
Yeni neslin ilgisinden bahsettiniz az önce. İzleyici sinemada görsel efektler ve yüksek ritimle farklı bir kimyaya alıştı. Tiyatro sinemanın bu ritmi karşısında ayakta kalabilecek mi, geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Tiyatro sanatı ölmez hiçbir zaman. Tiyatro moda değil. Tiyatro, insana insanı anlatan en önemli sanat dalı. Bir oyuncuyu canlı canlı karşınızda görüyorsunuz. Oturup bir yerde sadece ona odaklanıyorsunuz. Onu izliyorsunuz ve onun anlattığı hikayeyi ya da oyunu izliyorsunuz. Bu hiçbir yerde bitmez. Öyle bir prestijli iştir ki bunun karşılığı para değildir. Çok şey öğretir. Çocukluğundan beri tiyatroya giden bir kişinin kişiliği gelişir. Tiyatro iyileştirir, geliştirir, insana neşe verir. Düşündürür. Bitmez kolay kolay.
Sinemayla aranız nasıl?
Hayatım boyunca en çok tiyatroyu sevdim. Filmlerde de oynadım. Kemal Sunal ile Bıçkın isimli bir filmim var. Zuhal Olcay ile birlikte oynadım. BKM’nin Düğüm Salonu isimli filminde oynadım. Sinemayla aram iyi ama sinema mı tiyatro mu derseniz yanıtım tiyatro. Sinemayı seyretmeyi, tiyatroda oynamayı seviyorum.
Hollywood projelerinde ileri yaştaki kadın oyuncuları başrolde görmek mümkün oluyor.
Bir tek Meryl Streep’i görebiliyoruz. Hiçbir yerde belli bir yaş sınırında olan kadınlara özel hikayeler, özel senaryolar yazılmıyor. Bunun farkındayım. Belki iki kadın daha sayılabilir. Meryl Streep ile aynı yaştayız. Gerçekten müthiş bir oyuncu ve seyircisi var. Seyircin varsa tamamdır. “Bu oyun niye kapalı gişe?” diye soruyorsanız benim seyircim var. Aşk ve Komedi’ye, 12 defa gelen oldu. Dört defa gelen çok sayıda kişi var. “Neden?” diye sordum. Dediler ki “Bize dokunan bir şey var. Sizi çok seviyoruz.” Bu çok önemli. Seyirci sevdiği insandan vazgeçmiyor. O konuda çok şanslıyım. Sevilmekten yana da çok şanslıyım. Allah bunu bahşetti bana. Çünkü haysiyetli bir şekilde kaliteli bir iş yaparak bu kadar ivme kazanmak, bu kadar seyirci kazanmak her kula nasip olmuyor.
“Sizi izlemeye 12 defa geldim” diyorsa bir izleyici burada başka bir şey de var.
Burada bir kadın hayatı anlattığım için mutlaka anlattığım hikayelerimden birisi ona dokunmuştur. İçinde aldatma da var mesela. Belki kocası tarafından aldatıldı. O çok etkilemiştir onu. Böyle olsa daha iyi olurdu diye hayat dersi, öngörüsü çıkarıyorum. Bu, seyirciyle birlikte yaptığım bir şey. Bir soru sorulduğu zaman anında cevap verebiliyorum. Belki ondan da etkilenmiştir. “Ben sizi seviyorum, ondan 12 defa geldim” dedi.
GELECEKTEN VE GENÇ
SANATÇILARDAN UMUTLU
Romantik aşklardan Tinder çağı aşklarına hızlı bir geçiş yapıldı? Siz en çok neyi özlüyorsunuz?
“Yozlaşma” diyoruz buna. Beğenilecek bir şey değil. Yozlaşmadan dolayı duygular azaldı. Şimdi gençler bizim kadar duygusal yaşamıyor hayatı. Biz daha duygusal, daha derinliğine yaşadık her şeyi. Sadece oyalanıyorlar. Tinder ilişkilerinin duyguları öldürdüğüne inanıyorum.
Siz hep aşk evliliği yaptınız.
Hep aşk evliliği yaptım. Aşk olmadan ben hiç kimseyle beraber olmadım. Aşk insanın içindedir, istesen on kere olursun, istersen bir kere olursun. Ben bir kereye sığdırmadım aşkı. İçimde aşk duygusu olduğu zaman ve istediğim gibi biri olduğu zaman onu yaşadım ve evlendim. Evlenmeden 10 yıl birlikte olduğum, gerçek aşkı yaşadığım çok hoş biri de vardı hayatımda.
Aşkın insanı büyüttüğüne, insanın hayatına derinlik getirdiğine inanan biriyim. En büyük tecrübeler, iyi ama kötü aşktan elde edilir. Onun için aşk insanı büyütür, olgunlaştırır. Hiç aşık olmamış insan için çok üzülürüm.
Genç oyuncuları nasıl buluyorsunuz, kimleri beğeniyorsunuz?
Çok yetenekli gençler var. Gençlerden söz etmek isterim açıkçası. Çok iyi oyuncular var. Hayata bakışları, duruşu çok iyi olan gençler var. Ufkun açık olduğunu görüyorum.
Farah Zeynep Abdullah en sevdiğim oyunculardan biri. Melisa Sözen benim gençliğimi oynayarak başladı. Ben onu katalogdan seçmiştim. O kadar başarılı oldu ki. Demet Evgar, Birce Akalay… Kızları saydım, erkekler de çok fazla. Geleceği iyi görüyorum.