“Kur’an Okuyan Kız” 6,3 milyon sterline, “Feraceli Kadın” 1 milyon 275 bin euroya satıldı… Sanatın, sanatçının, dönemin, belleğin en önemlisi de kültürün önüne geçen bu rakamları bir yana bırakıp Osman Hamdi Bey’i yakından tanıyalım…
“Büyükler rakamlara bayılırlar. Diyelim yeni arkadaşınızdan söz ettiniz; asla işin özünü merak etmezler. Örneğin, ‘Ses tonu nasıl? Hangi oyunları seviyor? Kelebek koleksiyonu var mı?’ diye sormazlar asla. Onun yerine, ‘Kaç yaşında? Kaç kardeşi var? Kaç kilo? Babası kaç para kazanıyor?’ derler. Onu ancak bu şekilde tanıyacaklarını sanırlar. Büyüklere, ‘Kırmızı tuğlalı bir ev gördüm. Penceresinde sardunyalar, çatısında güvercinler vardı’ derseniz eğer, bu evi bir türlü gözlerinin önüne getirmezler. Onlara denilmesi gereken şudur: ‘Milyonluk bir ev gördüm.’ İşte o zaman, ‘Ah, ne kadar güzel!’ derler size.”
Küçük Prens’in, güzelliklerin önüne rakamların geçmesine yönelik serzenişine benzer bir durumu Türk resim sanatının kült eserlerinde şu şekilde yaşıyoruz: “Milyon euroluk eser… Eseri en yüksek fiyata satılan Türk ressam… Osman Hamdi Bey’in eseri milyonlarca sterline satıldı…” Maalesef sanatın, sanatçının, dönemin, belleğin, en önemlisi de kültürümüzün önüne rakamlar geçti. 2 Mayıs 2023 tarihinde Osman Hamdi Bey’in “Feraceli Kadın” adlı eseri Viyana’da Dorotheum Müzayede Evinde 1 milyon 275 bin euroya satıldı. Eserin müzayede tanıtımı şöyle yapıldı: “Milyon euroluk resim!”
Gelin, biz bu “milyon dolarlık resim” söylemlerinin yarattığı gölgeyi savurup Osman Hamdi Bey’i ve eserlerini incelemeye çalışalım.
Osman Hamdi Bey’in babası İbrahim Edhem Paşa (1818 – 1893) Sakız adası doğumludur. 1821 Rum ayaklanmaları sırasında Sakız asilerinin isyanları bastırılırken çok küçük yaşta İstanbul’a getirildiği ve Kaptanıderya Koca Hüsrev Paşa tarafından satın alınıp evlat edinildiği bilinmektedir. İlk öğrenimini Hüsrev Paşa’nın konağına gelen hocalardan görmüş, paşanın çocukları Hüseyin, Ahmed ve Abdüllatif ile birlikte tahsilini tamamlamak üzere 1830’da Paris’e gönderilmiştir. 1835’te Barbet Enstitüsünü, 1839’da da Yüksek Maden Mektebini bitirmiştir. Buradan Osman Hamdi Bey’in ailesinin Sakız Adası’ndan geldiğini, babasının Hüsrev Paşa’nın desteğiyle iyi bir eğitim aldığını anlıyoruz.
Osman Hamdi Bey ise 30 Aralık 1842’de İstanbul’da doğdu. Sadrazam İbrahim Edhem Paşa’nın oğlu, Halil Edhem (Eldem) ile İsmail Galib’in ağabeyidir. Çok yönlü bir kişi olarak yetişmesinde ailesinin önemli rolü olmuştur. İlkokula Beşiktaş’ta başlamış ve 1856’da Mekteb-i Maarif-i Adliyye’ye kaydolmuş, 1857’de hukuk tahsili için Paris’e gönderilmiştir 1869 yılına kadar yaklaşık 12 yıl Paris’te olduğunu biliyoruz. Hukuk eğitimi almak için gittiği Paris’te dönemin ünlü ressamları oryantalist Jean-Léon Gérôme ve Gustave Boulanger’den dersler almıştır. (Resim 1,2)
On iki sene Paris’te kalarak 1869’da İstanbul’a dönen sanatçı, babası tarafından Bağdat Valisi Midhat Paşa’nın kendisine teklif ettiği Vilayet Umur-ı Ecnebiyye Müdürlüğü görevini kabul edip Bağdat’a gitmiştir. İki yıl Bağdat’ta kalarak resim alanındaki çalışmalarına burada da devam etmiştir. Babasının sadrazam olması sebebiyle çok aktif görevlerde bulunmuştur. 1875’te Kadıköy’de oturan Müze Müdürü Osman Hamdi Bey, Kadıköy’ün ilk belediye başkanlığını yapmıştır. 1871’de İstanbul’a dönünce sarayda teşrifat-ı hariciyye müdür muavini olmuştur. 1871 – 1872’de “İki Karpuz Bir Koltuğa Sığmaz” ve “Cerf Volant” (uçurtma) isimli iki tiyatro oyunu yazmış ve 1873’te Viyana’da açılan uluslararası sergiye komiser olarak tayin edilmiştir. (Resim 3,4)
ÇAĞDAŞ TÜRK MÜZECİLİĞİNİN KURUCUSU
Osman Hamdi Bey’in üretkenliğine bakacak olursak sanata düşkünlüğü anlayabiliyoruz. Devlet siyasetinden uzakta sanatla hemhal olmak isteyen bir Osmanlı aydını ile karşı karşıyayız. Hayatının dönüm noktası belki de 1881’de Müze-i Hümayun’a müdür olarak atanmasıdır. Arkeolog Dethier’in 1881’deki ölümünün ardından Osman Hamdi Bey, 4 Eylül 1881’de müdürlüğe getirilmiştir. 1882’de ülkemizin ilk sanat ve mimarlık yüksekokulu olan Sanayi-i Nefîse Mektebine kurucu müdür olarak atanmış, vefatına kadar bu görevi sürdürmüştür. Müze-i Hümayun Müdürü iken birçok kazı yöneten Osman Hamdi Bey, ilk Türk arkeolog olarak da adını duyurmuştur. Tarihi eser kaçakçılığın önlenmesi, kültürel mirasın ve belleğin korunması amacıyla nizamnameler hazırlamıştır. Onun müze müdürlüğü zamanında: Nemrud Dağı, Sayda, Lagina, Tralles (Aydın), Alabanda, Rakka, Boğazköy, Alacahöyük, Akalan, Langaza, Sakçagözü, Sidamara, Bozüyük, Rodos, Taşoz (Bozcaada), Yortan, Notion, Kade, Gorikos, Tedmür, Mahmudiye (Spara) kazıları yapılmıştır. O aynı zamanda çağdaş Türk müzeciliğinin kurucusu kabul edilmektedir.
Osman Hamdi Bey’in eserlerinin çoğunu ürettiği yer Gebze Eskihisar’daki atölyesidir. 1884 yılında yapılan köşk, resimhane, kayıkhane ve müştemilattan oluşmaktadır. Köşkün yakın bir zamanda, çağdaş müze olarak hizmet vereceğini de buradan duyuralım. Sanatçının özel hayatına girecek olursak Osman Hamdi Bey’in iki evliğinden beş çocuğu vardır. Eşlerinin ikisi de Fransızdır. İlk evliliğini Paris’te, 30 yaşındaki Agarite Charlotte Gay ile yapmıştır. O tarihte kendisi 24 yaşındadır ve çocukları Fatma, 1867’de ve Melek ise 1868’de Paris’te doğmuştur. Agarite Charlotte Gay ile 1874’te ayrılan sanatçı, Maria Palyart ile evlenmiştir. Bu evlilikten ise Leyla, Edhem ve Nazlı adlarında üç çocuğu daha dünyaya gelmiştir. Maria Hanım’ı biz Naile Hanım olarak tanıyoruz. Osman Hamdi Bey, eşi Naile Hanım’ın pek çok resmini yapmıştır. Çalışmalarında fotoğraftan yararlanmıştır. (Resim 5,6)
Ne yazık ki Osman Hamdi Bey’in yaptığı resimlerin bir listesi yok. Bu nedenle de sanatçının kaç tablosunun kayıp olduğuna dair bir fikir yürütülemiyor. Tablolarının bir kısmı da çeşitli belgelerle yapıldıkları kesinlik kazanan ancak hiç ortaya çıkmamış ve izi sürülemeyen eserlerdir. Bir kısmının ise var olduğu biliniyor ama nerede oldukları bilinmiyor. Osman Hamdi Bey’in sanat çizgisinin, o dönemin de modası olan oryantalizm olduğunu söyleyebiliriz. Yeri gelmişken oryantalizmin en sevdiği detayları şöyle sıralayalım: “Doğu halı ve kilimleri, rahleler, yanan kandiller, çini levhalar, mermer şebekeler, sedef oyma ve kakma süsleme sanatları, Doğulu kadınların kılık ve kıyafetlerinin yoğun olarak aktarılması.” Bu detayları bir araya getiren oryantalistler, eserlerinin taslağını oluşturmuş olurlar.
Müzayede sitelerinde gündem olan eserlerinden biri, 1880 yılında tamamladığı “Kur’an Okuyan Kız” adlı tablosudur. Bu eser, Londra’daki Bonhams Müzayede Evinde bir rekora imza atarak 6 milyon 315 bin 62 sterline satıldı. Eser, satıldığı dönemde ve hala Türk resim sanatının en pahalı eseri kabul ediliyor. (Resim 7) Bu resmi satın alan ülke ise yeni bir döneme işaret etmesi açısından önemli. Çünkü oryantalist ressamlar Batı’dan Doğu’ya gelerek Doğu topraklarını resmetmişlerdi; haremler, esir pazarları, hamamlar… Osman Hamdi Bey’in bu eserini alan ülke ise Malezya oldu. Artık oryantalizm modasının bittiği, Doğu’nun tamamen Batı tarafından tanındığı bir yüzyıldayız. Belki de bu nedenle Doğu artık kendi eserlerini toplamaya başlıyor diyebiliriz.
FERACELİ KADIN’IN DETAYLARI
Osman Hamdi Bey’in “Feraceli Kadın” eseri de Viyana’da Dorotheum Müzayede Evinde 1 milyon 275 bin euroya satıldı. Satışı dünya basınında şu şekilde duyuruldu: “Milyon euroluk eser” Ama biz bu eserin ayrıntılarını, rakamlar yerine Küçük Prens’in de bilmeyi arzu ettiği detaylar üzerinden tarif edelim… Eseri ilk incelediğimizde şu hisse kapılıyoruz: “Anadolu’da, bir evden dışarıya çıkmaya hazırlanan hanımefendi, türbanını düzeltmesinin ardından üç etek sarı kıyafetinin üzerine siyah ferace alacaktır.” Osman Hamdi Bey, kadınları resmederken sarı tonlu kıyafetleri tercih etmektedir. Sarı tonlamanın sanat tarihinde dişilikle bağlantılı olduğunu, eşi Naile Hanım’ı ve kızı Nazlı’yı bu tonlama ile çokça resmettiğini görmekteyiz. Üç etek formundaki geleneksel elbise modeline Sadberk Hanım Müzesi koleksiyonu ile İstanbul Türk ve İslam Eserleri Müzesi koleksiyonunda rastlayabiliyoruz. Aynaya bakan kadın, ayrıca eşarbını düzeltiyor. Buradan da bir hareket, devinim halinde olduğunu anlayabiliriz. Doğu minder formları, sarı yaldızlı iplikle kumaşları süslüyor, duvarın sağ üst köşesinde kavuk veya kandil koymak için bir ahşap bulunuyor. Tüm bu detaylar bir araya geldiğinde oryantalist öğeleri de tamamlıyor. Şöyle ki Batı, Doğu’nun gizemli dünyasını her zaman merak etmişti. Osman Hamdi Bey de Doğulu bir sanatçı olarak devrin modası oryantalist öğeleri çok iyi bildiği için hem Avrupa piyasasında hem de kendi sahasında önemli noktalara gelmiştir. Türk resim sanatının en ünlü ressamlarından biri olan Osmanlı aydınının fırçası, rakamların ötesindedir.