Geçen ağustos ayında Mersin’in Borcak Yaylası’nda yepyeni, şaşırtıcı, etkileyici bir sanat etkinliği düzenlendi.
Arnica Yönetim Kurulu Başkanı Senur Akın Biçer himayesinde ilki gerçekleştirilen Arnica Art Land Sanat Çalıştayı; niteliği, tarzı ve anlayışı bakımından pek çok yeniliği içinde barındırıyor. Sanat çalıştayı kavramından yola çıkarak bir kente kalıcı bir sanatsal bir yüz kazandıracak bu etkinliği gelin hep birlikte inceleyelim…
HAZIRLAYAN: HALİME SÜREK KAHVECİ
“Sanat çalıştayı,
hepimiz için bambaşka
deneyim kapıları açtı”
Dergimizin imtiyaz sahibi Senur Akın Biçer, bu sayımızın dosya konuğu olarak sayfalarımızda…. Mersin’in Borcak Yaylası’nda gerçekleştirilen Arnica Art Land Sanat Çalıştayı hakkında konuştuğumuz Senur Akın Biçer’i dinledikçe sanat adına attığı adımların geçmişi ve geleceği ne denli güçlü bir şekilde birbirine bağladığını gördük…
İş dünyasındaki başarılarının yanı sıra sanatçı yönü ve sanata desteğiyle de bilinen, dergimizin imtiyaz sahibi ve Arnica Yönetim Kurulu Başkanı Senur Akın Biçer ile geçen yaz başlattıkları Arnica Art Land Sanat Çalıştayı kapsamında çok geniş bir söyleşi gerçekleştirdik. Arnica Art Land Kurucusu ve Danışma Kurulu Başkanı olan Senur Akın Biçer, sanata ve sanatçıya destek vermekten duydukları mutluluğu dile getirerek “23-30 Ağustos 2022 tarihleri arasında Türkiye’nin birçok kentinden, resmin farklı disiplinlerinde eserler üreten, usta kuşak, orta kuşak ve genç kuşak sanatçıları bir araya getiren Arnica Art Land Sanat Çalıştayı, hepimiz için bambaşka deneyim kapıları açtı. Üretilen her eser, hem sanatçının iç dünyasını ortaya koydu hem de o eseri izleyen, ona bakan bizlerin ruhuna dokundu. Ben bazı eserlerde çocukluğuma gittim, bazı eserlerde hayallerimi gördüm. Tüm bunlar benim için gerçekten eşsizdi” diyor. Böylesi bir çalıştayı gerçekleştirmenin sanat için kurulan hayalleri hayata geçirmek anlamına geldiğini, Arnica olarak ülkemizin kültür sanat atmosferine kalıcı bir katkı sağlamayı amaçladıklarını da anlatan Senur Akın Biçer, Mersin’e çağdaş sanat müzesi kazandırmayı hedeflediklerini belirtiyor.
Arnica Art Land Sanat Çalıştayı hakkında konuşacağız. Ancak öncelikle sizi daha yakından tanımak isteriz. Sanata, resme yönelik ilginiz ne zaman, nasıl başladı?
Sanat benim için hayatımın her döneminde hobi düzeyinden daha ileride bir uğraş oldu. Sanırım bunda çocukluk yıllarımdan itibaren tanık olduğum, babamın iş ve sanatı eş tutan yaklaşımı etkili oldu. Arnica’nın kurucusu olan babam, merhum Hasan Akın, mühendisti ve tasarıma büyük önem verirdi. Ne zaman yeni bir ürün için kafa yorsa tasarımı konusunda sanatçı dostlarından fikir alırdı. Evimizde ressam ve heykeltıraş dostları ile yaptığı sohbetleri hatırlıyorum örneğin. O nedenle çocukluk çağlarımdan itibaren sanat benim için hayatla, işle çok alakalıydı.
Bu ilginiz nasıl devam etti?
Küçük bir çocukken resim yapmayı seviyordum ancak ortaokul yıllarında uzaklaştım. Benim yeniden resme yönelmem lise yıllarındaki bir öğretmenimin etkisiyle oldu. Boğaziçi Üniversitesinde kimya öğretmenliği eğitimi alırken de seramik derslerine devam ettim. Lise yıllarından itibaren babamla birlikte çalışmaya başladım. Yurt dışına yaptığımız iş seyahatlerinde de ne yapar eder, muhakkak ya bir müze ya bir sergi gezerdim. Bu sayede yeni sanat dalları ile tanıştım.
Bu gezilerden birinde Japon resim sanatı sumi-e ile tanıştınız. Sizinle yapılan bazı söyleşilerde “Ruhuma en uygun sanat” diyorsunuz sumi-e için…
Bu tutku, 1993 yılında Uzak Doğu ülkesi Tayvan’a yaptığım iş gezisiyle başladı. Sonraları gerek kültürleri gerekse sanat anlayışlarını benimsediğim için Uzak Doğu sanatı ile aramda kopmaz bağ oluştu. 2011 yılından itibaren yurt içinde ve yurt dışında birçok karma sergide eserlerim yer aldı. İlkini 2012’de İstanbul’da Büyükada’da açtığım kişisel sergime ilaveten 2019 yılının Eylül ayında Tokyo’da da kişisel sergi açarak eserlerimi izleyicilerin beğenisine sundum. Bu sergide eserlerimi dünyanın çeşitli ülkelerinden çok fazla sayıda kişi görme fırsatı buldu. Yaptığım sanatımla evrensel bir dil yakaladığıma inanıyorum.
Bu sanatı bu kadar özel yapan nedir sizin için?
Sumi-e, mürekkep sanatı, sınırlı fırça darbesiyle resmin tamamlanması hedefleniyor. Öyle ki Japonya’da iyi kılıç ustası olmak için samurayların bile sumi-e yaptığı biliniyor. Çünkü sadece sanatsal olanı, içinizdekini kağıda dökmeyi değil, plan yapmayı, istediğinizi tam olarak ortaya koyabilmek için doğru adımlar atmayı da içeriyor. Çok zihin işi, mantık işi gibi görünse de ruhu ortaya çıkaran bir sanat dalı sumi-e. Kendimden şöyle örnek vereyim. Özellikle pandemi döneminde sumi-e yapmak için kağıtlarımın, boyalarımın başına geçtiğimde zihnimden geçen kuşlar ya da yapraklar yerine bambular yapmıştım. O zaman ruhumun buna ihtiyacı olduğunu düşünmüştüm. Yani siz hiç farkında olmadan kendinizi ortaya döküyorsunuz sumi-e ile.
Siz aynı zamanda geleneksel Türk sanatlarına olan ilginizle de biliniyorsunuz…
Evet, geleneksel sanatlarımız hep ilgi alanımdaydı. Zamanla bu ilgi de tutkuya dönüştü. “Ebru sanatının yaşayan insan hazinesi” olarak bilinen, değerli hoca Hikmet Barutçugil’den iki yıl ebru dersi aldım, Sabahat Palabıyık’ın verdiği kısa dönem tezhip derslerine devam ettim. Topkapı Sarayı Nakkaşhanesinde iki yıl tezhip öğrendim. Bu arada 2013 yılında İngiltere’de London Art College’da bitki illüstrasyonu ve Japon resim sanatı sumi-e eğitimlerini de tamamladım.
Peki, resim yapmak için kendinize nasıl zaman ayırıyorsunuz?
Sabahları güne resim yaparak başlamayı seviyorum. Ne yazık ki her gün bu mümkün olmuyor. Ayrıca fabrikada çalışma odamda da her zaman boya kalemleri, sulu boyam ve resim kağıtlarım hazırdır. Rapor okumaya ara verip resim yapmışlığım çoktur.
“HAYATIN TEMELİ İLETİŞİM”
Sanatı bu kadar hayatın içine yerleştirmek, iş dünyasındaki Senur Akın Biçer’i nasıl etkiliyor?
İş dünyasındaki başarılar, doğru zamanda, doğru kararı almak ve uygulamakla çok ilgili. Aldığımız kararlarda çok çeşitli riskleri, olasılıkları hesaplamamız gerekiyor. Sanatsal bakış açısı bana “bazen biraz durmanın” iyi olduğunu gösterdi. Daha geniş perspektiften bakabilmeyi de… Hayatın temeli iletişim. İletişim gücünüz ne kadar yüksekse hem insan ilişkilerinde hem de iş hayatında kendinizi o denli iyi ortaya koyabiliyorsunuz. Sanatın beni bu açıdan da beslediğini düşünüyorum.
Şimdi sıra İthaf sanat dergimizde… Pandemi gibi hayatın bizi her yönden sınırlandırdığı bir süreçte okuyucuya ulaştı İthaf. Neydi sizi böyle bir dergiyi hazırlamaya yönlendiren?
Dediğiniz gibi pandemi hayatımızı her yönden sınırlandırmıştı ve bizim daha rahat nefes almaya ihtiyacımız vardı. Bu nedenle “hayatın içinde sanatı, sanatın içinde hayatı görmeye” odaklandığımız, sanata gönül verenlere ithaf ettiğimiz dergimiz İthaf’ı hayata geçirmeye karar verdik. İmtiyaz sahibi olmaktan gurur duyduğum İthaf; sayfalarımıza konuk olan sanatçıların, tüm yazarların, editörlerin ve emeği geçen herkesin muazzam katkısı ile büyüdü, büyüyor, daha da büyüyecek.
Dergimizin ilk sayısından itibaren öyle güzel yorumlar aldım ki sanatseverlerin İthaf’ı büyük bir içtenlikle kucakladığını görüyorum. Buradan her bir okuyucumuza ayrı ayrı teşekkür ederim.
Anlattıklarınız gösteriyor ki sizin sanata olan ilginiz, adım adım, ilmek ilmek büyümüş, sizden taşıp başkalarına da ulaşan bir uğraş olmuş… Arnica Art Land Sanat Çalıştayı’na uzanan süreci sormak istiyordum ancak sanki bu yolculuğun yeni durağının bu çalıştay olacağı da belli imiş…
Aslında öyle görünüyor. Kişisel olarak sanata bu kadar yönelince, marka kimliğimizle de sanatı daha çok buluşturmaya başladık. Bir anlamda özümüzde de var olan duruşu vurgulama adımı oldu. Arnica’nın İstanbul Avcılar’daki fabrikasının girişinde dev silolar var. Hammaddelerimiz için. Girişteki o silolara sanatsal bir ekleme yapabilir miyiz düşüncesi aklımızdaydı hep. Galeri sahibi bir tanıdığım aracılığıyla küratör Denizhan Bey ile tanıştık. Kendisi silolar için çeşitli sanat projeleri önerdi. Biz de kardeşim (Serhan Akın) ile birlikte Zirveye Çıkanlar adlı projeyi seçtik. Gerçek insan boyutundaki heykellerin silolara tırmandığı bir çalışma bu. Denizhan Bey, bu projenin ardından sanat çalıştayı hakkındaki düşüncelerini bizimle paylaştı. Tüm bu süreç aslında isteklerin, düşüncelerin buluşması gibi işledi. Bizim de kardeşimle birlikte Arnica’nın adını sanatla daha çok bir araya getiren projeleri hayata geçirme planımız vardı. Böylece güç birliği yaparak Arnica Art Land Sanat Çalıştayı’nı hayata geçirdik.
Süreç çok hızlı ilerlemiş, değil mi?
Evet, hızlı ilerledi. Hatta ilk başlarda Denizhan Bey’e “Bu kadar kısa sürede nasıl yaparız?” diye sorduğumu da hatırlıyorum. Ancak yoğun çaba, doğru planlama, kaynakları uygun şekilde kullanma ve güçlü network sayesinde her şey yolunda gitti. Güzel bir çalışma oldu.
Çalıştayı neden Mersin’de Borcak Yaylası’nda gerçekleştirdiniz?
Bunun bir kişisel, bir de toplumsal iki nedeni var. Önce kişisel olandan başlayayım. Bu çalıştay aynı zamanda sevgili babam Hasan Akın’a bir saygı duruşu niteliğinde.
Babam; bilime, sanata düşkün, estetik bakış açısına sahip, sanatın ve kültürün önemini bilen, toplumsal çalışmalara destek veren bir kişiydi. Çalıştayı da onun neredeyse her taşında emeği bulunan Borcak Yaylası’ndaki çiftlikte, oradaki evde yaptık. Babam Adanalı, bu bölge bizim için köklerimiz açısından da önemli. Bu güçlü kişisel nedenin yanı sıra sanatı tüm topluma, ülke geneline yayma hedefimiz de etkili oldu Mersin’i tercih etmemizde. Sanat etkinlikleri sadece büyük şehirlere sıkışmamalı. Mersin’i çağdaş sanatın bilinir şehirlerinden biri yapmayı hedefliyoruz.
üç kuşak bir çalıştayda buluştu
Sanatçıları nasıl seçtiniz? Kaç sanatçı katıldı ilk çalıştaya?
Küratörümüz Denizhan Bey, Türk resim sanatının usta kuşak, orta kuşak ve genç kuşak sanatçılarından 32 ismi davet etti. Bu sanatçılara etkinlikten önce ihtiyaç duydukları, istedikleri boyaları sorduk. Onlara özel kutular hazırlandı. Her kutuda o sanatçının istediği boyalar yer alıyordu. Birkaç farklı boyutta tuval hazırladık. Daha rahat çalışmaları için sehpalar tasarlandı. Tüm bu hazırlıkların da sanatçılarda çok hoş bir his uyandırdığını gözlemledim…
İlk çalıştay bizim aynı zamanda sürecin nasıl işleyeceğini gördüğümüz bir etkinlik de oldu. Bir hafta gibi kısa bir sürede 80’den fazla eser ortaya çıktı. Sanatçılar 30 dönümlük ormanlık bir alanda, doğanın içinde hem yan yana olabilecekleri hem de ayrı kalabilecekleri alanlara sahip bir biçimde resim yaptılar. Birlikte yediğimiz yemeklerde sanatla ilgili tadına doyum olmayan sohbetler gerçekleştirdik. Yani sadece resim yapılmadı, aynı zamanda sanatçılar arasında da paylaşımların yoğun olduğu bir etkinlik oldu.
Sonraki dönemde neler yapmayı hedefliyorsunuz?
Yola çıkarken Arnica Art Land Sanat Çalıştayı’nın uluslararası bir kimlik kazanması temel arzumuzdu. İlk çalıştaya Azerbaycanlı bir sanatçımız katıldı. Ancak önümüzdeki yıl, birçok ülkeden daha çok sayıda sanatçının katılmasıyla yıl içine yayılan çalıştaylar yapacağız. Bu sayede Türkiye’nin adını da çağdaş sanat alanında etkin çalıştayların düzenlendiği bir ülke olarak duyurmayı hedefliyoruz. Ayrıca sadece resim sanatına dair değil, heykel ve performans sanatlarını da kapsayan bir etkinlik gerçekleştireceğiz. Geleneksel hale gelecek Arnica Art Land Sanat Çalıştayı, aynı zamanda yörede sanatsal üretimi artıracağından bu eserleri sergileyeceğimiz çağdaş sanat müzesi kurma hedefimiz var.
Sanatçılara özel kutular, sehpalar hazırlanmış, hatta bir sohbetimizde sanatçıların fırçalarını temizledikleri suların bile arıtılarak temizlendiğini ve toprağa öyle döküldüğünü anlatmıştınız… Görünen o ki Arnica’nın Tarsus fabrikasındaki tüm çalışanlar da sahiplenmiş bu çalıştayı…
Öncelikle Fabrika Müdürümüz Efkan Bey’den bahsetmem gerekiyor. O kadar sahiplendi ki bu çalıştayı… Sanatçıların her anlamda rahat etmesi için yapılabilecek her düzenlemeyi daha kimse istemeden yerine getirdi tüm ekip. Bunu görmenin anlamı büyük; benim için ve sanatçılar için. Gerçekten de özellikle yağlı boya ile çalışan sanatçıların fırçalarını temizlemeleri için kimyasal içerikli solüsyonlar kullanması gerekiyordu. Onlar kavanozlarda hazırlandı. O kavanozlardaki sular, çeşitli nitelikteki toprak katmanlarının döşendiği kaplara boşaltıldı önce. Arıtma işlemi sağlandıktan sonra toprağa döküldü o sular. Bu da aslında sürdürülebilirlik bakış açısının bizim içimize kurumsal olarak da nasıl işlediğinin göstergesi. Bu “minik” sayılabilecek hassasiyetin bende oluşturduğu etki çok büyük oldu.
SIRADAKİ SERGİ DURAKLARI, MERSİN, ADANA VE İSTANBUL
Eserlerin ilk izleyicileri de Mersin Tarsus Organize Sanayi Bölgesi’ndek Arnica fabrikasının çalışanları oldu. Neden ilk sergiyi fabrikada açtınız?
Arnica adıyla gerçekleştirilen bu çalıştayın ilk izleyicilerinin fabrika çalışanlarımız olması gerektiğini düşündük. Bunun için Denizhan Bey, kocaman, bomboş bir alanı gerçekten etkili bir sergi alanına çevirdi. Fabrikadaki o alanın nasıl bir sergi salonu haline geleceğini çok merak ediyordum. Ortaya gerçekten etkili bir sergileme yöntemi çıktı. Büyük Arnica ailemizi oluşturan çalışanlarımızın bizim topraklarımızda üretilen eserleri görmeleri, yorumlamaları mutluluk verdi. Eserler daha sonra yine Mersin ve Adana bölgesindeki sergi salonlarında, ardından da İstanbul’daki fabrikamızda ve çeşitli mekanlarda sergilenecek.
Ne gibi değerlendirmeleri oldu ilk izleyicilerin?
Açılış yaptığımızda çalışanlarımızın içeriye önce “Burada neler oluyor?” sorusuyla girdiğini gözlemledik. Sonra her bir resmin önünde durup fikirlerini dile getirmeye başladılar. Sanatçılarla sohbet ettiler. Arnica adının bir başka yönünü deneyimlemekten mutlu olduklarını da gördüm ben. Bu sergiyi fabrikada açtığımız için teşekkür ettiler. Bu yorumlar beni de çok mutlu etti.
Peki, eklemek istedikleriniz neler diye sorsam…
Fark ettim ki anlattıkça heyecanım artıyor. Bu heyecanla birlikte ülkemiz sanatı için etkin bir sanat platformu olmaya, yeni etkinlikler düzenlemeye, toplumumuzun gelişmesi için kişisel ve kurumsal olarak üzerimize düşenin fazlasını yapmaya yönelik gayretimizi sürdüreceğiz. Sanatın, sanatçının ve halkın daha sık buluşmasının bazen üzerimize çöken karamsarlık, umutsuzluk havasını dağıtacağına inanıyorum. Sözlerimi siz değerli okuyucularımıza bir kez daha teşekkür ederek bitirmek isterim…