Boyanmamış renksiz kağıtlara, mürekkeple hafifçe renklendirilmiş hareketli desen ve motiflerin aktarılması olarak tanımlanan saz üslubu, 16. yüzyılda Osmanlı sanatında kendine yer edinmişti. Peki, bu sanat hangi coğrafyadan, hangi nedenlere bağlı olarak Osmanlı atölyelerine ulaştı?
Bir uygarlığın sanat dinamiklerini anlayabilmek için çevre kültürlerle olan bağlarına bakmak gerekir. İmparatorlukların birbirleriyle mücadeleleri, ticari ilişkileri, kültürel ve sanatsal alanlarda etkileşimler doğurur. Bu bağlamda Uzak Doğu ve İslam dünyasının belirli zamanlarda karşılaşması, sanat pratiklerinin yeni bir senteze dönüşmesini sağlamıştır. Etkileşimlerden doğan ürünler, çeşitli kültürlerin yansımalarını zaman geçse de açıkça gösterir. Bu yazı, İran dünyasından Osmanlı coğrafyasına göçürülmüş ve saz üslubunun önemli temsilcilerinden Şahkulu’nun yaratılarındaki Yakın Doğu ve Uzak Doğu etkilerinden doğan sanatsal dili ele alacaktır. Ayrıca, Uzak Doğu ve İran kültürünün etkilerinin açıkça görülebildiği ve Osmanlı dünyasının tasarımları olan ve zengin örnekler sunan albümlerde (murakka) bulunan sanat eserleri paylaşılacaktır.
Saz üslubu, 16. yüzyıl Osmanlı sanat ortamında kendine yer etmiş bir resim dilini açıklamak üzere kullanılan bir terimdir. Boyanmamış renksiz kağıtlara, mürekkeple hafifçe renklendirilmiş hareketli desen veya motiflerin aktarılması, saz üslubu olarak tanımlanır. Bu resimlerde kalın ve ince çizgilerin zarifçe bir araya geldiği ve ahenkle, uyum içinde ilerlediği görülür. Saz üslubunun en göze çarpan özelliği ayrı ayrı motiflerin birbiriyle ilişkisi olacak şekilde tasarlanmış olmasıdır. İlk bakışta yoğun bir bezeme olarak görülen resimler aslında ejder, peri, Zümrüdüanka kuşu, hatayi, hançeri yaprak gibi tasarım öğelerinin bir araya getirilmesi ile oluşturulur. Bitkilerin, mitolojik hayvanların kullanıldığı kompozisyonlar neredeyse fantastik canlılarla bezeli bir ormanı anımsatır (Resim 1).
ŞAHKULU VE YAVUZ SULTAN SELİM
Saz üslubunun Osmanlı saray atölyesinde kendine yer etmesinin ardında yatan tarihsel sürece bakıldığında Yavuz Sultan Selim’in (sal.1512-1520) Çaldıran Zaferi’ne (1514) gitmek gerekir. Sultan, savaşın ardından Tebriz’e gider. Timurlu Sultanı ve kitapsever Bediüzzaman Mirza (1469-1515) ve bölgenin sanatçıları Yavuz Sultan Selim’e sığınırlar. Sultan, aralarında Şahkulu’nun da bulunduğu sanatçılar grubu ile İstanbul’a döner. Kısa sürede çevresindekilerin beğenisini kazanan sanatçı, saray atölyesinin baş nakkaşlığına getirilir. 16. yüzyıl boyunca çalışmalarını sürdüren Şahkulu’nun eserleri, dönemin el yazmalarında kendine yer bulur. Kanuni Sultan Süleyman’ın (sal. 1520-1566) sanatçıyı atölyesinde sık sık ziyaret ettiği ve çalışmalarını izlemekten keyif aldığı kaynaklarda söylenir.
DÜNYA TARİHİNİ ANLATAN CAMİ‘ÜT TEVARİH
Peki, İran’dan gelen bu sanatçının ortaya koyduğu üslubun kaynağı neydi? Bu bezeme dilinin köklerini 13. yüzyıl civarlarında özellikle Yakın Doğu’da egemen bir güç olan Moğolların İran’ı işgal etmesinin ardında aramak doğru olacaktır. İlhanlı Dönemi’nin Gazan Han (sal.1295-1304) ve Olcaytu (sal.1304-1316) zamanlarında önemli kültür merkezleri oluşturulduğu bilinir. Rabı’reşidiye ve Sultaniye gibi yerleşim merkezleri resimli el yazması kitap üretimi konusunda dinamik bir yerdi. Adeta bir sanat şehri olarak görülebilecek Rabı’reşidiye’nin kurucusu devlet adamı ve tarihçi Reşüdüddin Fazlullah’ın (ö.1318) en büyük projesi olan Moğol tarihi ile birlikte dünya tarihini anlatan Cami’üt Tevarih’te yer alan resimlere dikkat edildiğinde düz bir zemin üzerine hafifçe renklendirilmiş kompozisyonların uygulandığı görülür (Resim 2). Eser, sadece Moğol ve İslam tarihleri hakkında değil, aynı zamanda Türk, Avrupa, Çin, Hint kültürleri ile kurdukları temasları da içerir.
Bugün, Berlin Devlet Kütüphanesinde bulunan Prusyalı Heinrich Friedrich von Diez (d.1751-ö.1817) tarafından 18. yüzyılın sonlarında toparlanmış hem Cami’üt Tevarih yapraklarının yer aldığı hem de çeşitli coğrafyalardan toparlanmış tek yapraklardan oluşan albümler, 14 ve 15. yüzyıllar İran coğrafyasının etkileşimlerle dolu dünyasına bir pencere açması bakımından son derece önemli. Albümde bulunan bir manzara resmine bakıldığında Uzak Doğu resim kültürünün izleri hemen sezilir (Resim 3). Moğol hakimiyetinin geniş alanlara yayılması, çeşitli kültürel etkileşimleri de beraberinde getirir. Eseri yakından incelersek fantastik bir dünyaya açılan manzara resmedilmiş gibidir. Hafifçe renklendirilmiş kıvrımlı kayalıklar, iç içe geçmiş, hareket ediyormuşçasına ahenkle ele alınmış ağaçlar ve dalları, çizgilerin incelik kalınlık değerleri ile yapılmış bitkiler, stilize su dalgaları, izleyiciye çizgilerin yardımıyla sonsuz bir bakış sunar. Resimdeki renklerin kullanılış şekli Reşidüddin tarihine ait çalışmaların ton aralıklarını anımsatır.
Benzer üretim dinamikleri İlhanlı Devletinin ardından Moğol kökenli sülaleler tarafından da sürdürülür. Celayirli Hükümdarı Sultan Ahmed’in (sal.1382-1410) sanatı destekleyen iyi bir hattat, musavvir ve müzehhip olduğu kaynaklarda belirtilir. Bugün, Washington Freer Gallery’de bulunan Ahmed Celayir’e ait divanın pervazlarında yer alan resimler düz zemin üzerine siyah mürekkeple hafifçe renklendirilmiş, çizgilerdeki incelik-kalınlık değerlerinin sürdürüldüğü sanat anlayışına işaret eder (Resim 4). Genellikle insan figürlerinin, doğa ve hayvan resimlerinin yer aldığı tasvirler, Uzak Doğu ve Yakın Doğu sanatlarının iç içe geçerek yeni bir dil oluşturduğunu gözler önüne serer (Resim 5).
Timurlu Dönemi sanat eserlerinde de benzer üretim anlayışlarının devam ettiği görülür. Horasan ve civarında uzun yıllar hakimiyet süren ve Herat’ı bir sanat merkezi haline getiren Timurlu Sultanı Hüseyin Baykara’nın ünlü ressam Bihzad (ö.1535) tarafından yapılmış portresi onun sanata düşkünlüğünün de bir yansımasıdır (Resim 6). Bu dönemde sanatçıların yukarıda değinilen siyah mürekkeple resimler yaptığı bugüne ulaşan eserler doğrultusunda bilinir.
SAZ ÜSLUBU
15. yüzyıldan sonra Batı İran’da hakimiyet kuracak olan Karakoyunlu ve Akkoyunlu Türkmen dönemlerinde hazırlandığı düşünülen ve bugün Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde bulunan, son yıllarda Akkoyunlu Sultanı Yakup Bey’in mühürlerine rastlanmasından dolayı “Yakup Bey” albümleri olarak anılan H.2153 ve H.2160 numaralı eserlerde düz zemin üzerine mürekkeple yapılmış resimlere rastlanır (Resim 7). El yazmalarında yer alan çalışmalar Osmanlı dünyasına Tebriz’den göçürülen Şahkulu ve diğerlerinin sanat anlayışlarının ilham kaynaklarını açıkça ortaya koyar.
Saz üslubunun en önemli ustalarından Şahkulu, Çaldıran Savaşı’nın ardından, Tebriz’den alınarak önce Amasya’ya oradan da İstanbul’a gönderilir. Yavuz Sultan Selim ile başlayan serüveni Kanuni Sultan Süleyman döneminde de devam eder. Sanatçının bugün Osmanlı’dan günümüze ulaşmış pek çok çalışması, beslendiği coğrafyanın yansımalarını izleyiciye gösterir.
Şahkulu, belleğinde Orta Asya, Yakın Doğu ve Uzak Doğu coğrafyalarına etkileşimler sonucu yayılan süslemeleri Osmanlı kültür dünyasında kendi diliyle yeniden yorumlar. Bugün, Türkiye ve dünya müzelerinde çeşitli tek yaprak resimlerine rastladığımız sanatçının eserlerinde yoğun olarak düz zemin üzerine siyah mürekkeple yapılmış ejder, Zümrüdüanka gibi tek yaprak resimlerde ve el yazması kitaplarda sıkça kullanılan motifleri işlediği görülür. Resimlerini genellikle hafifçe renklendirilmiş ve altınla boyanmış olarak işler. Motifleri kıvrımlı ve hareketli bir şekilde resmeder. Bu desenleri kimi zaman beraber kimi zaman da tek başına ele alır. Çevresine hançeri yapraklar, stilize bitkiler yerleştiren sanatçının bugün Cleveland Museum of Art’ta bulunan bir çalışması, Şahkulu’nun bezeme dünyasına dair birçok şey söyler (Resim 8). Sanatçının tıpkı geçmiş örneklerde görüldüğü gibi çalışmalarında çizgilerin incelik-kalınlık değerlerinden faydalanarak bir ahenk yarattığı görülür. Resimlerinde fantastik bir dünyanın kapılarını aralayan Şahkulu, bitkisel süslemelerin zarifliği ile doğaüstü hayvanların yırtıcılığı arasında çizgisel uyum yakalar.
KANUNİ’NİN BAŞ NAKKAŞI
Sanatçının kendine has üslubunun yankıları Osmanlı dünyasındaki albümlerde de görülür. 16. yüzyılın son çeyreğinde hazırlandığı düşünülen ve içinde ünlü Safevi hattatı Şah Mahmud Nişâpuri’nin hatları olan murakka, Nişâpuri Albümü olarak tanınır (İÜK, F.1426). Kanuni Sultan Süleyman (s. 1520-1566) için tasarlandığı düşünülen bu albüm dönemin beğeni toplayan sanatçısı Şahkulu’nun çalışmalarını içerir (Resim 9). Kanuni Sultan Süleyman döneminde başnakkaş olarak görev alan sanatçının sultanın takdirini kazandığı ve çalışmaları karşılığında çeşitli hediyelerle onurlandırıldığı bilinir.
Şahkulu’nun eserlerinin yer aldığı ve baş tarafındaki ithaf yazısıyla III. Murad için hazırlanmış olduğu anlaşılan, Viyana Ulusal Kütüphanesi’nde korunan bir diğer murakka n Cod. Mixt. 313 numaralı III. Murad Albümü’dür (Resim 7). 1572-1573 yılında İstanbul’da Mehmed Cenderecizade tarafından hazırlanan albümün içeriği ve tasarımı büyük ölçüde Nişâpuri Albümü’ne benzer. Albümün içinde yine Cenderecizade tarafından Timuri ve Safevi örneklerinden kopya edilmiş Farsça bir ön söz de bulunur. Eserde, Şahkulu’nun imzası niteliğinde olan ejderha motifi ve bitkisel desenlere rastlanır (Resim 10).
Şahkulu, Osmanlı sanat ortamında kendini göstermiş ve ispatlamış bir sanatçı olarak ardından gelecek öğrencileri yetiştirmiş ve saray için saz üslubu geleneğini onlar da devam ettirmiştir.16. yüzyılın ünlü müzehhibi Karamemi, ressam Velican gibi saz üslubunun motif dağarcıklarını daha da ileriye taşıyan bu sanatçılar kültürel etkileşimlerin aktarılmasında ve yayılmasında öncü roller üstlenmişlerdir.
Bu yazı, 16. yüzyılda Şahkulu ile ünlenen saz üslubunun bezeme dilinin yüzyıllar boyunca coğrafyalar arası savaş, ganimet, hediye ve ticaret yoluyla Osmanlı dünyasına yolculuğunu irdelemeye çalışmıştır. İran dünyasından Osmanlı ülkesine göç eden sanatçıların belleklerinde yer alan Yakın Doğu ve Uzak Doğu sanat pratiklerinin resimlerdeki yansımaları Şahkulu üzerinden kendini gösterir. Sanatçı yaşadığı coğrafyanın bezeme dilini yeniden yorumlayarak Osmanlı sanat ortamında kendine has bir üslup geliştirir. Burada sanatı destekleyen sultanların sanatçıları koruması da ayrıca önemlidir. Yavuz Sultan Selim kısacık hükümdarlık süresinde sanatçıları korur ve hamilik yapar. Ardından bu süreç sanatsever hükümdar Kanuni Sultan Süleyman’ın desteği ile çok daha gelişir ve ilerler. Şahkulu’nun heyecan dolu sanat yaşamının yaratıları bugün hala korunan eserlerde tüm ihtişamı ile izleyicilerini karşılar.
KAYNAKÇA
Ayhan, Serpil (2019), Gençler, Dervişler, Şiirler: Topkapı Sarayı Hazinesi 2158 Numaralı Albüm, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sanat Tarihi Ana Bilim Dalı, Ankara
Blair, Sheila (2000), JAME’ al-TAWÂRIK, Encyclopædia Iranica
Hoffmann, Bridget, İlhanlılar: Moğolların Fethinden İlhanlılar Dönemi’nin Sonuna Kadar İran Tarihi ve Kültürü (1220-1335), Cengiz Han ve Mirasçıları: Büyük Moğol Tarihi, 334-427
İnal, Güner (1975), Artistic Relationship Between the Far and the Near East As Reflected in the Miniatures of the Ğami’ At-Tawari, Kunts des Orients, s.10, 108-143
İnal, Güner (1979), Uzak Doğu’da Resim ve İslam’da Minyatür, Sanat Tarihi Yıllığı, s.8,109-128
Mahir, Banu (2022), Osmanlı Resim Sanatında Saz Üslubu, Hayalperest Yayınevi
Tanındı, Zeren (2016), Repetition of Illustrations in the Topkapı Palace and Diez Albums, The Diez Albums: Context and Contents, 163-194, Brill